Giriş, Arka Plan ve Özet
Uzun yıllardır Türkiye Protestan Toplumu açısından hazırlanan Hak İhlalleri İzleme Raporu’nu bu yılda kamuoyuna saygılarımızla sunuyoruz.
Bu rapor da öncelikle şunları bulacaksınız :
– Türkiye Protestanlarını tanımayanlar için özet şekilde tarihsel ve sosyolojik bilgiler
– Topluluk içinde yapılan yüz yüze görüşmelerden elde edilen genel endişe noktaları
– Raporun Amacı
– Raporun incelediği alanlarda özet bilgiler
– Raporun incelediği alanlarda daha geniş bilgiler.
Arka Plan
Türkiye Protestan toplumu, büyük çoğunluğu İstanbul, Ankara ve İzmir’de olmak üzere irili ufaklı yaklaşık 182 kilise/topluluktan oluşmaktadır.
Protestan toplulukların kurduğu 10 vakıf, 12 vakıf temsilciliği, 34 kilise derneği ve bu derneklere bağlı 53 temsilcilik olmak üzere toplamda 109 topluluğun tüzel kişiliği bulunmaktadır. Geri kalan toplulukların herhangi bir tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Bunların yaklaşık 17 tanesi ev topluluğudur[1]. 7 topluluk ofislerde toplanmaktadır. Yaklaşık 13 Protestan Kilisesi, tarihi kilise binalarında toplanmaktadır. Diğer topluluklar ise kendilerine ait veya kiraladıkları kamuya açık bir mekânı kullanan topluluklardır.
Protestan toplumu, 2020 yılı içerisinde de Milli Eğitim sistemi içinde kendi din görevlilerini yetiştirme olanağına sahip olamamıştır. Protestan toplumu, din görevlilerinin büyük çoğunluğunu usta çırak yöntemiyle kendi içerisinde yetiştirmektedir. Din görevlilerinin küçük bir kısmı yurt dışında bulunan ilahiyat okullarında eğitim almakta, bir kısmı ise yurt içinde düzenlenen seminerler aracılığı ile dini önderlik için gerekli bilgi ve becerileri edinebilmektedir. Henüz ihtiyacı karşılayacak kadar yerli Protestan din görevlisi olmadığı için bazı kiliselerin ruhani liderliğini yabancı uyruklu pastörler (Protestan ruhani önder) yapmaktadır. Ancak 2019 yılında çok yoğun şekilde başlayan ve 2020 yılında da devam eden yabancı uyruklu din görevlilerinin çeşitli nedenlerle Türkiye’ye girişine izin verilmemesi veya vize/oturum verilmeyerek Türkiye’yi terk etmeye zorlanması yabancı din görevlilerinin gönüllü ruhsal önderlik yaptığı bazı Protestan topluluklarında ciddi sorunlara yol açmıştır.
Protestan Kiliseleri, hiyerarşik ve merkezi bir yapıya sahip değildir. Her kilise kendi içinde bağımsızdır. Ancak Protestan Kiliseleri arasında birlik, dayanışma ve iş birliği amacı ile 80’li yılların sonundan itibaren kilise pastörleri bir araya gelmeye başlamış ve 90’lı yılların ortalarından itibaren bu birliktelik yapısal bir ivme kazanarak kısa adı TeK (Temsilciler Kurulu) olan Protestan Kiliseler Birliği kurulmuştur. Eski dernek yasalarındaki sınırlamalar nedeniyle uzun yıllar TeK’in resmi makamlar önünde temsil sorunu olmasından dolayı, Dernekler Kanunu’nun değişmesi ile dernek kurulmasına karar verilmiştir. Protestan Kiliseler Derneği 23.01.2009 tarihinde kurulmuştur. Şu anda Protestan Kiliseler Derneği, Türkiye Protestan toplumunun büyük kısmının temsil ve birlik kurumu olarak faaliyetini sürdürmektedir.
2020 yılında Protestan toplumu üyeleri ile yapılan yüz yüze görüşmelerde, “Protestan Hristiyan kimliğinizi düşündüğünüzde ülkemizde sizi en çok zorlayan, üzen, endişeye sevk eden durumlar nelerdir?” sorusuna verilen cevapları genelleyerek raporda yer verme gereği duyuldu. Bu durumlar; toplumda inançlarından dolayı yaşanılan ön yargılar, özellikle vatan haini, dış güçlerin işbirlikçisi, ajan vb. nitelendirmeler ve bu nitelendirmeler ile birlikte aşağılama, hor görme ve inançlarına saygısızlık olarak belirtilmiştir.[2]
Protestan Kiliseler Derneği/Birliği, 2007 yılından itibaren Türkiye’deki Protestan toplumunun durumunu ortaya koyan izleme raporları[3] yayınlamaktadır. Protestan Kiliseler Derneği, inanç ve fikir özgürlüğüne büyük önem vermekte, bunların herkes için ve her yerde hayata geçmesini istemekte ve bu yönde çaba sarf etmektedir. Protestan toplumunun durumunu ortaya koymak ve kamu görevlileri, sivil toplum ve medya ile paylaşmak amacıyla her yıl hazırlanan izleme raporlarının bu amaca hizmet etmesi amaçlanmaktadır.
Özet
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer verilen en temel insan haklarından olan din veya inanç özgürlüğü, ülkemizde uluslararası insan hakları hukuku, Anayasa ve ulusal mevzuatla güvence altına alınmıştır. Yasal güvencelere karşın Protestan toplumu için 2020 yılında da bazı temel sorunlar varlığını sürdürmektedir. Türkiye’de inanç özgürlüğünün gelişmesine katkı sağlaması amacıyla, Protestan toplumunun 2020 yılında din ve inanç özgürlüğü açısından yaşamış olduğu bazı deneyimleri, sorunları ve olumlu gelişmeleri ortaya koyan bu rapor hazırlanmıştır.[4] 2020 yılındaki durum kısaca şöyle özetlenebilir:
- Protestan Hristiyanlara yönelik kişi veya kurumlara sadece inançlarından ötürü nefret duyarak fiziksel saldırı içeren nefret suçlarında 2020 yılında da önceki yıllara göre ciddi bir azalma görülmüştür.
- Protestan Hristiyanlara yönelik, kişi veya kurumlara sadece inançlarından ötürü nefret duyarak bu nefretini sözlü veya yazılı olarak belirten, kamuoyunda nefretin oluşması için kışkırtan nefret söylemlerinde 2020 yılında önceki yıla göre ciddi bir azalma görülmüştür. Ancak bunun yanında diğer din veya inanç gruplarına yönelik nefret söylemi ve saldırılar Protestan Toplumunun endişesinin devam etmesine yol açmaktadır.
- 2020 yılında Covid-19 salgını tüm toplumu etkilediği gibi Protestan toplumunu da derinden etkilemiştir.
- Hristiyan ibadetine mahsus ibadet yeri kurma ve ibadet için kullanılan mekânların kullanımını sürdürme ve var olan ibadethaneleri kullanma talepleri ile ilgili sorunlar devam etmektedir.
- Protestan toplumunda dernek kurarak tüzel kişilik kazanma eğilimi 2020 yılında duraksamıştır. Dernekler Kanunu’nda yapılan yeni değişiklik ciddi bir endişe kaynağı olmuştur.
- 2020 yılında da kiliselerin vakıf kurma eğilimi güçlenmiştir.
- Hristiyan din görevlisi yetiştirme hakkının korunması yönünde herhangi bir ilerleme olmamıştır. Çok sayıda yabancı uyruklu kilise önderi sınır dışı edilmiş, ülkeye girişe izni verilmemiş ve/veya oturum izinlerini yenileyememiştir.
2020 yılında Protestan toplumuna karşı sergilenen hak ihlallerinde ciddi bir azalma görülmektedir. Bu azalmanın nedeninin Covid-19 salgınının yol açtığı belirsizlik, kapanmayla birlikte Hristiyanların görünürlüğünün azalması ve iletişimsizliğin getirdiği görünmezlik olduğu düşünülmektedir. Umudumuz ve isteğimiz salgının tüm belirti ve etkilerinin insanlık üzerinden kalktıktan sonra da hoşgörü kültürünün toplumumuzca içselleştirilmesidir.
Nefret Suçları, Söylemleri, Sözlü ve Fiziksel Saldırılar
- 22 Temmuz 2020 tarihinde Antalya İncil Kiliseleri Kaleiçi Kilisesi’ne gelen, daha önceden sabıkası olan ve kiliseye de saldırıda bulunmuş bir şahıs kilise pastörlerini ölümle tehdit etmiştir. Emniyet güçlerine haber verilmesi üzerine kişi bölgeden uzaklaşmıştır. Kilisenin şikayeti üzerine bir süre sonra emniyet güçleri saldırganı yakalamıştır. Kişi, ifadesinin alınmasının ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır. Daha sonra dosyaya arabulucu tayin edilmiş fakat arabulucu, kişiye ulaşılamadığını bildirmiştir. Hukuki süreç devam etmektedir.
2020 yılı içerisinde Protestan toplumuna yönelik saldırılarda ciddi bir azalma meydana gelmiştir. Öte yandan 2020 yılı içerisinde diğer Hristiyan gruplara olan saldırılar, özellikle Keldani yaşlı bir çiftin kayıp olması ve ardından yaşlı kadının cansız bedeninin bulunması ve geleneksel kilise binalarına ve mezarlıklara yönelik fiziksel saldırılar Protestan toplumunda endişenin devam etmesine neden olmaktadır.[5]
2020 yılı içerisinde toplumumuzu özellikle üzen bir gelişme de kilise üyelerine yapılan muhbirlik teklifleridir. Özellikle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da birçok şehirde kendisini istihbarat görevlisi olarak tanıtan kişiler tarafından, yerli ve mülteci Hristiyanlara, Hristiyan olan bazı kişiler ve kiliseler hakkında bilgi almak amacıyla ajan/haber elemanı olma teklifleri yapıldığı rapor edilmiştir. Bu bilgi kendilerine muhbirlik teklifi sunulan kişilerden gelmiştir.
Protestan kiliseleri kamuya açık yapılardır, şeffaflık ve ulusal hukuki çerçeve içinde hesap verebilirlik ilkelerini gözetirler. Buna karşın, bu tip kuşkucu ve şeffaf olmayan girişimler dikkat çekicidir ve endişe yaratmaktadır.
İbadet Yerleriyle İlgili Sorunlar
İbadet yeri kurma ve yaşatma hakkı, din ve inanç özgürlüğünün önemli bir parçasıdır. Bu hakkın kullanımına yönelik kısıtlamalar devam etmektedir.
Protestan toplumuna mensup bireyler Türkiye’de bulunan tarihsel Hristiyanların sahip olduğu kültürel ve dini mirasın bir parçası olan dini yapılardan yoksundur. Kullanılabilecek tarihi kilise binaları çok sınırlı sayıdadır. Bu nedenle Protestan toplumunun çok büyük bir kısmı ibadet yeri sorununu dernekler kurarak veya var olan derneklerin veya vakıfların temsilciliğini alarak “klasik” kilise yapısında olmayan, dükkan, depo vb. yerler kiralayarak/satın alarak aşmaya çalışmaktadır. Çok küçük bir kısmı kendi müstakil binalarını inşaa edebilmiştir. Ancak bu durumda da bu mekânların büyük kısmı ibadet yeri statüsünden yoksundur. Bu nedenle fiilen ibadethane olarak kullanılan mekânlar ibadet yeri olarak tanınmamaktadır. Bunun sonucunda da ibadet yeri statüsüne sahip mekânlar için sağlanan kolaylık ve avantajlar kullanılamamaktadır. Kamuya kilise olarak tanıtılmaları durumunda ise, yasal olmadıkları ve kapatılması konusunda uyarı almaktadırlar. Oysa ibadet herhangi bir izne bağlı olmadan gerçekleştirilebilmelidir.
2020 yılı sonu itibari ile Protestan toplumunun ibadet yeri kullanım durumu şöyledir:
- Kendilerine ait (şahıs veya tüzel kişilik) müstakil/bağımsız bina da ibadet eden topluluk sayısı 18’dir.
- Kendilerine ait (şahıs veya tüzel kişilik) müstakil/bağımsız olmayan bina da ibadet eden topluluk sayısı 32’dir.
- Geleneksel tarihi kilise binasında ibadet eden topluluk sayısı 13’tür.
- Kiralık bir mekanda ibadet eden topluluk sayısı 101’dir.
- Ev veya ofislerinde ibadet eden topluluk sayısı 17’dir.
- Şapelde (küçük dua evi) ibadet eden topluluk sayısı 1’dir.
Ev toplulukları ve kiralık mekanları kullanan toplulukların durumuna bakıldığında bile ibadet yeri sorununun Protestan toplumu için ne kadar önemli ve kırılganlığa sebep olan bir sorun olduğu gözükmektedir.
- 17 Kasım 2020 tarihinde İstanbul Esenyurt İlçesinde Kaymakamlığın 16/11/2020 tarih ve E-60931568-450-5962 sayılı “Yabancı uyruklu şahıslara ait ibadethanelerle ilgili yasal statüleri belirleninceye kadar ve pandemi koşulları gereğince kapatılması” yazısına istinaden Afrikalı ve Güney Koreli kişilerin ibadet ettiği ve dernek statüsündeki üç Protestan ibadet yeri belirsiz bir süreyle kapatılmıştır. Daha sonra yapılan görüşmelerde, emniyet görevlileri tarafından, pandemi koşulları geçtikten sonra faaliyetlere izin verileceği sözlü olarak beyan edilmiştir. İlgili topluluklar ise, hukuki yollara başvurarak bir kazanım elde edebileceklerine dair inançları olmadığını belirterek hukuki süreç başlatmamışlardır ve bu yaptırımı kabul etmişlerdir.
Büyümeye devam eden Protestan toplumu için ibadet yeri sorunu 2020 yılında da ciddi bir sorun olarak devam etmektedir.
Dini Yayma Hakkı
2020 yılında bu hak ile ilgili bir ihlal bildirilmemiştir. Bunun en önemli nedeni, pandemi koşulları nedeniyle insanların dışarıdaki faaliyetlerinin kısıtlanmış olmasıdır.
Eğitimde Karşılaşılan Problemler ve Zorunlu Din Dersi
2020 yılında eğitim hakkının kısıtlanmasına ilişkin bir ihlal bildirilmemiştir. Bunun en önemli nedeninin Milli Eğitim sisteminde Hristiyan öğrencilere yönelik farkındalığının artmış olması ve pandemi nedeni ile okulların büyük oranda kapalı olması olduğu düşünülmektedir.
2020 yılında zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi (DKAB) ve muafiyet hakkı ile ilgili tarafımıza herhangi bir hak ihlali bildirilmemiştir. [6] Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi’nin inanç özgürlüğü, laiklik ve bilimsel eğitime aykırı olduğu yerel mahkemeler ve AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) kararları ile belirlenmesine ve dersin zorunluluğunun kaldırılması gerektiği belirtilmesine rağmen uygulanmaya devam etmektedir.[7]
Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi içeriğinin ve kullanılan kaynaklarının mevcut hali çoğulculuktan uzak, Hristiyanlık ile ilgili kısımları İslam dini bakış açısıyla oluşturulmuş ve Hristiyanların kendi görüşlerine yer verilmemiştir.
Din Görevlisi Yetiştirememe ve Yabancı Uyruklu Protestanların Sorunu
2020 yılında da Türkiye’deki mevcut yasalar, Hristiyan din görevlisi yetiştirilmesine veya herhangi bir şekilde dini topluluk üyelerinin eğitilmesi amacıyla dinsel eğitim verecek okullar açılmasına olanak vermemiştir. Oysa din görevlisi yetiştirme hakkı, din ve inanç özgürlüğünün temel taşlarından biridir. Protestan toplumu bu sorunu usta çırak yöntemi, yurt içinde verilen seminerler, yurt dışında eğitim almak üzere öğrenci gönderme ve yabancı uyruklu din görevlilerinin ruhani desteği gibi yöntemlerle çözmeye çalışmaya devam etmektedir.
2020 yılında yabancı uyruklu din görevlileri ve topluluk üyelerine yönelik sınır dışı etme, Türkiye’ye girişe izin verilmeme ve oturum izni / vize vermeme vakaları çok yoğun şekilde yaşanmaya devam etmiştir. Birçok topluluk çok zor durumda kalmıştır. Ayrıca yabancı uyruklu Protestan toplumu üyeleri haklı olarak her an Türkiye’den gönderilme endişesi yaşamaktadır.
Bu tip vakalar uzun yıllardır aralıklarla yaşanmaktaydı ancak 2019 Ocak ayından itibaren Derneğimiz tarafından kayıt tutulmaya başlanmıştır. 2019 yılında bu duruma maruz kalan 35 yabancı uyruklu Protestan’a ek olarak 2020 yılında da pandemi koşullarına rağmen 30 kişi eklenmiştir.
2020 yılında 10 Amerika, 1 İngiltere, 4 Almanya, 3 Kore, 2 Moldava, 1 Norveç, 1 Finlandiya,1 Ermenistan ve 3 Latin Amerika, 4 diğer olmak üzere en az 30 yabancı uyruklu Protestan Türkiye’ye girememiştir. Aile üyeleri ile birlikte bu sayı 100 ün üzerindedir. Nüfusun çok küçük bir kısmını oluşturan Protestan toplumu için bu sayılar çok ciddi ve etki olarak çok büyüktür.
Bu kişiler uzun yıllardır ülkemizde yerleşik olarak aileleri ile birlikte yaşamaktadır. Haklarında hiçbir suç kaydı veya mahkumiyet bulunmamaktadır. Bu durum büyük bir insani sorunu da ortaya çıkarmıştır. Aileden birine verilen ön habersiz giriş yasağı aile birliğini bozmuş, tüm aile fertlerini büyük bir kaos ile baş başa bırakmıştır.
Bu kişilerin tamamına yakını N82 (Türkiye’ye girişi ön izne bağlı olma durumu) kodu almıştır. Yasağı koyan idari yetkililer, mahkemeye sundukları savunmalarında N82’nin bir giriş yasağı olmadığını, sadece ön izin olduğunu belirtmektedir. Ancak pratikte bu duruma maruz kaldıktan sonra vize başvurusunda bulunan kişilerin tamamının başvurusu reddedilmiştir. N82 hukuken giriş yasağı olmamakla birlikte pratikte Türkiye’ye giriş yasağı olarak uygulanmaktadır.
Bu durumlarda açılan davalarda bu kişilerin Türkiye aleyhine faaliyet sürdürdüğü, misyonerlik yaptığı ve bazılarının Derneğimiz tarafından her yıl olmak üzere yirmi yıldır organize edilen Aile Konferansına veya tamamen yasal ve açık seminer vb. toplantılara katılmaları gerekçe gösterilmiştir. Davaların bir kısmı sonuçlanmış ve somut hiçbir gerekçe gösterilmeden bu kişilerin aleyhine karar verilmiştir. Sonuçlanan davalar için Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunulmuştur. Henüz lehte hiçbir dava kazanılmamıştır. Başvurularla ilgili hukuki süreçlerin çoğunluğu devam etmektedir.
2020 yılında en az 5 vaka da eşlerden birinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu karma evlilikler de bu muameleye maruz kalmıştır. Vakaların çoğunda kadın yabancı uyruklu ve Türk eşi Pastör (dini önder) konumundadır. Mağdurun çoğu vaka da Kilisede herhangi bir ruhani görevi bulunmamaktadır. Çoğu ev hanımıdır. Bu durumda aile bütünlüğü bozularak Türkiye vatandaşı olan Protestan önder ülkeden ayrılmaya zorlanmaktadır. Yine 2020 yılı içerisinde eşinin kilise önderi olması ve aktif kilise faaliyetlerine katılması nedeni ile bir kişinin vatandaşlık başvurusu reddedilmiştir.
Derneğimiz, ülkemizin egemenlik hakkına, yani ülkemizde kimin bulunup bulunmayacağına karar verme hakkına, saygı duymakla birlikte bu kişilerin Hristiyan olmaları dışında başka neden olmaksızın bu muameleye maruz kalmasını büyük bir hak ihlali ve ayrımcılık olarak görmektedir.
Kiliselerin suç işliyormuş gibi gösterilmesi ve tamamen yasal toplantılara katılmak suçmuş gibi insanların hayatlarının alt üst edilmesi bizi derinden üzmektedir. Özellikle Türkiye vatandaşı ve vatandaş olmayan kişiler arasındaki evliliklerde ailelerin yaşadığı mağduriyet göz önüne alındığında, ülkemizde Protestan topluluğun hedef haline getirildiği izlenimi vermektedir. Bu durum yerel Protestan toplumunda derin bir endişeye neden olmaktadır.
Tüzel Kişilik / Örgütlenme Hakkı
Tüzel kişilik sorunu Türkiye’deki özellikle azınlık grupların olmakla birlikte tüm dini grupların sorunudur. Protestan toplumu ağırlıklı olarak bu sorunu dernekler ve vakıflar kurarak veya kurulu bir derneğin/vakfın temsilciliğini alarak çözmeye çalışmaya devam etmektedir.
2020 yılı itibariyle, Protestan toplumu üyelerinin kurduğu 10 vakıf, 12 vakıf temsilciliği, 34 kilise derneği ve bunlara bağlı 53 temsilcilik bulunmaktadır. Geri kalan toplulukların herhangi bir tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Tüzel kişilik kazanma eğilimi ve isteği devam etmektedir. Ancak dernekler ve vakıflar ‘kilise’ veya ‘ibadet yeri’ olarak kabul edilmemektedir. Dini toplulukların tüzel kişilik kazanma sorunu tam olarak çözüme kavuşturulamamıştır. Mevcut yasal yol, toplulukların ‘dini topluluk’ olarak yasal bir kimliği olmasına fırsat vermemektedir. Buna ek olarak, mevcut ‘dernekleşme’ yolu, pek çok küçük kilise için karmaşık ve uygulanması zor görünmektedir. Yine vakıfların kuruluş maliyetlerinin yüksek olması ve uzun hukuki prosedür küçük toplulukların tüzel kişilik kazanmasını zorlaştırmaktadır. Küçük Protestan toplulukları bu sorunu daha çok var olan bir kilise derneğinin veya vakfın temsilciliğini alarak çözmeye çalışmaktadır.
Vakıf kurulmasına izin verildikten sonra son yıllarda kiliselerin vakıflaşma eğilimi ağırlık kazanmaktadır.
2020 yılı içerisinde Dernekler kanununda yapılan değişiklikler[8], özellikle kayyum atama, faaliyetten men etme, derneğin ve yöneticilerinin mal varlığına el koyma, üyelerin bildirilmesi, yardım toplama usullerinde ki değişiklikler vb. dernekleşme yoluyla örgütlenme hakkının kısıtlanabilme riski ortaya çıkmaktadır. Bu nedenlerle Protestan toplulukları dernek kurmakta zorlanacaktır.
İnancı Açıklama Zorunluluğu
Yeni kimlik kartlarında, din hanesinin kimliğin görünen bölümünde değil de çip içinde olması inancı açıklama riskini azaltmıştır. Nitekim son yıllarda bu konuda şikayetler yok denecek kadar azalmıştır. Ancak din hanesinin kayıtlardan tamamen kaldırılması ve kişinin sözlü beyanının esas alınması insan hakları açısından gerekli olacaktır.
Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden muafiyet için kişinin inancını açıklamak, hatta ispat etmek zorunda kalması hak ihlali olarak devam etmektedir. Bu konunun çözülmesi için AİHM ve yerel mahkeme kararlarının uygulanması gerekmektedir.[9]
Covid-19 Salgını, Kiliselere Etkileri ve Ayrımcılık
2020 yılında tüm dünya ile birlikte ülkemizi de etkisi altına alan Covid-19 salgını tüm toplumla birlikte Protestan toplumunu da etkisi altına almıştır. Ancak bu dönemde özellikle hafta sonu yasaklarından en çok etkilenen kesim Pazar gününün ibadet günü olması nedeni ile Hristiyan vatandaşlardır.
Kısıtlama kararları alınırken Hristiyan vatandaşlar göz ardı edilmektedir. Hiçbir genelge ve yönerge de kiliselerin toplantılarda uyması gereken kurallar belirtilmemiş, konu ile ilgili bilgi edinme talepleri cevaplanmamış ve genel bir açıklama ile geçiştirilmiştir. Bu durum kiliselerde karışıklık yaratmıştır. Bu durumda Derneğimiz, camilere uygulanan kısıtlama kurallarını referans alarak kendi tavsiyelerimizi oluşturarak kiliseler ile paylaşmıştır.
Derneklere getirilen faaliyet yasaklarının kilise derneklerini de kapsayıp kapsamadığı uzun süre belirsiz kalmıştır. Daha sonra bilgi edinme kapsamında sorulan soruya İçişleri Bakanlığı İstanbul İl Sivil Toplumla İlişkilere Müdürlüğü’nün 24.12.2020 tarihli cevabında Kilise derneklerinin de yasak kapsamında olduğu belirtilmiştir. Ancak Camiler bu kapsam da değilken kiliselerin bu kapsama alınması eşitlik ilkesine aykırıdır ve ayrımcılık içermektedir.
Aynı şekilde İstanbul Esenyurt İlçesinde 3 kilisenin pandemi önlemleri çerçevesinde faaliyetlerinin durdurulması da endişe vericidir.
Pazar günleri kilise görevlilerinin internet yayını yapabilmesi için kısıtlı izin verilmesi olumlu bir gelişme olmakla birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde zaten dezavantajlı olan Hristiyanlar pandemi döneminde daha da ağırlaşmış bir dezavantaj yaşamaktadırlar.
Diyalog
2020 yılında da Hükümet tarafından ve/veya resmi kurumlar tarafından düzenlenen dini grupların davet edildiği toplantılara Protestan toplumu/kilise temsilcileri davet edilmemiştir. Bu durum Türk Protestan Toplumunu yok sayma, görmezden gelme eğiliminin devam ettiğini göstermektedir.
2020 yılında iletişimsizlik özellikle pandemi sürecinde kiliseleri olumsuz etkilemiştir.
2020 yılında bazı belediyeler ile yakın iletişim söz konusu olmuştur. Ancak ilgili tüm kamu kurumlarını kapsayacak bir iletişimi arzulamaktayız.
Protestan toplumu başta Hükümet, TBMM ve belediyeler olmak üzere tüm kamu kurumları ile ilişkilerin gelişmesine önem vermeye devam etmektedir.
Tavsiyeler
- Hükümet veya kamu kuruluşlarının Protestan toplumunu ilgilendiren konulardaki çalışmalarında toplumumuzla diyalog halinde olması, önyargıların aşılmasına ve sorunların çözülmesine katkı sunacaktır. Yaşanılan tecrübeler göstermiştir ki, iletişim kanalları açık olduğunda birçok sorun hızlıca çözüme kavuşturulmuştur.
- Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlük ve nefret söylemlerinin 2020 yılında ciddi oranda azalmakla birlikte devam etmiştir. Özellikle şikâyet konusu olan suçlarda cezasızlık ciddi bir endişe ve güvensizlik kaynağıdır. Var olan yasaların yoruma açık olmayacak şekilde güncellenmesi, nefret söylemi ve nefret suçları ile ilgili yoruma açık olmayacak şekilde net ifadeler içeren yasal düzenleme yapılması sorunun çözümü için önemli bir adım olacaktır. Nefret söylemi ve nefret suçu ile ilgili olarak kamuoyunu bilgilendirici, farkındalığı artırıcı KAMU SPOTLARI hazırlanarak yayınlamak ise halkın eğitiminde ve kültür düzeyinde paradigma değişikliğinin önünü açacaktır.
- Türkiye’de tarihsel olarak kilise binaları bulunmayan Protestan toplumu için ibadet yeri kurma sorunu, yıllardır devam eden ve bir türlü çözüme kavuşturulmamış, dini dışa vurma hakkının temel bir unsuru olarak güncelliğini korumaktadır. Bu konuda acil olarak merkezi ve yerel yetkililerin gereken adımları atmaları gerekmektedir. Hristiyanların da mescit benzeri küçük ibadet yerleri (şapel) kurabilmelerinin önü açılmalıdır. Belediyeler, Kültür Bakanlığı ve diğer resmi kuruluşlar, ellerinde bulunan ve amacı dışında kullanılan kilise binalarını en azından pazar günleri ve/veya dini bayramlarda kilise cemaatlerinin kullanımına açmalıdır. Yeni ibadet yerleri kurulması için arsa tahsisi vb. konularda kolaylaştırıcı tutum alınmalıdır.
- Kilise derneklerinin yaşadığı sorunlar göz önüne alınarak, özellikle dini amaçla toplanma ve dini yayma, ibadet konusunda haklarının güvence altına alınması gerekmektedir.
- Pandemi sürecinde uygulanan kısıtlamalarda Hristiyan vatandaşlarında durumları göz önüne alınmalıdır.
- İnsan hakları eğitimi çerçevesinde, ilgili kamu görevlilerine din ve vicdan özgürlüğü hakkının içeriği konusunda eğitim verilmelidir.
- Ajanlaştırma çalışmaları yerine açık iletişim kanalları açılmalıdır.
- Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Hristiyan ailelerin ve çocukların maruz kaldıkları ve maruz kalma riskleri bulunan sosyal baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikâyet edilmesini beklemeden, okullarda ve sınıflarda gayrimüslim öğrencilerin haklarını gözetmesi ve okulları muafiyet konusunda düzenli olarak bilgilendirmesi beklenmektedir. Bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı ve uygulama denetlenmelidir.
- Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden Muafiyet Hakkı için kişinin beyanı esas alınmalıdır.
- Toplum içinde farklı dinlere mensup kişilere karşı anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla olmak üzere, merkezi ve yerel yönetimlerce aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.
- İfade ve basın özgürlüğüne saygı çerçevesinde, medyada yer alan hoşgörüsüzlüğe, nefret söylemine, kışkırtmaya ve ayrımcılığa neden olabilecek yazılı ve görsel yayınlar hakkında, hızlı ve etkin bir şekilde denetim mekanizması kurulması gerekmektedir. Adli makamların şikâyet beklemeden nefret suçları ve söylemleri ile ilgili resen harekete geçmeleri sağlanmalıdır.
- Yerel medya mensuplarının (muhabir ve köşe yazarlarının) nefret söylemi konusunda bilinçlendirilmesi, farkındalık oluşturulması için eğitimlere tâbi tutulması için gerek basın meslek kuruluşlarının gerekse diğer sivil toplum örgütlerinin çalışma yapması gerekmektedir.
- Sosyal Medya şirketlerinin Türkiye ofislerinde veya Türkçe bölümlerinde özellikle denetleme biriminde görevli personele nefret söylemi konusunda bilinçlendirme eğitimi verilmeli ve bu yöndeki şikayetlerin daha sıkı bir şekilde denetlenmeli, bu paylaşımların yapıldığı hesapların kapatılmasının yanı sıra aynı kişilerin yeni hesap açarak daha da nefret dolu paylaşım yapılmasının önüne geçilecek mekanizma veya algoritmalar oluşturulmalıdır.
- Yabancı uyruklu Protestan Toplumu üyelerinin büyük bir şok ile ani şekilde ülkemize sokulmama uygulaması kaldırılmalıdır. Herhangi bir suç iddiası olmadan, sadece dini inançlarından dolayı insanların maruz kaldığı bu durum sonlandırılmalıdır. Ülkemizde kalması uygun görülmeyen kişilerin objektif, hukuka dayalı, herkes için geçerli uygulamalara tabi tutulması gerekmektedir.
Saygılarımızla,
Protestan Kiliseler Derneği
[1] Ev toplulukları; herhangi bir kamusal görünülürgü olmayan, topluluk üyelerinin evlerinde düzenli olarak bir araya gelen grupları ifade etmektedir.
[2] Önümüzdeki yıl (2022) topluluk üyelerinin görüşlerini ve tecrübelerini de içeren daha geniş kapsamlı bir rapor yayınlanması planlanmaktadır.
[3] 2009 Yılından önce “Birlik” ifadesi kullanılmaktaydı. http://www.protestankiliseler.org/?page_id=638
[4] Toplumumuz, herkes için inanç özgürlüğünü savunmaktadır. Bu hak inanmama özgürlüğünü de içermektedir.
[5] https://www.hristiyanhaber.net/2020/07/29/200-gundur-kayip/ https://www.hristiyanhaber.net/2020/07/29/hac-kararina-kuran-ayetli-gerekce/
https://www.hristiyanhaber.net/2020/05/09/kilisenin-kapisini-yakmak-istedi/
https://www.hristiyanhaber.net/2020/02/14/mezarda-bile-haca-tahammul-yok/
[6] Muafiyet Hakkı, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın 9 Temmuz 1990 gün ve 1 sayılı “Azınlık okulları dışında kalan ilk ve orta öğretim okullarında öğrenim gören Türkiye Cumhuriyeti uyruklu, Hristiyanlık ve Musevi dinlerine mensup öğrencilerin bu dinlerden birine mensup olduklarını belgelendirmeleri kaydıyla Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine girmelerinin zorunlu olmadığı, ancak bu derse girmek istedikleri takdirde velilerinden yazılı dilekçe getirmelerinin gerekli olduğu hususunun kabulü kararlaştırıldı” kararına istinaden uygulanmaktadır.
[7] https://www.hukukihaber.net/egitim/mahkeme-zorunlu-din-dersinden-muafiyet-sartini-hukuka-aykiri-buldu-h344451.html
[8] https://siviltoplum.gov.tr/ankara/cok-onemli-duyuru-5253-sayili-dernekler-kanununda-bazi-degisiklikler-yapildi
https://www.siviltoplum.gov.tr/ankara/dernekler-kanunu-ve-yardim-toplama-kanununda-onemli-degisiklikler-yapildi
[9] https://www.hukukihaber.net/egitim/mahkeme-zorunlu-din-dersinden-muafiyet-sartini-hukuka-aykiri-buldu-h344451.html