Protestan Kiliseler Derneği

TeK

Menu   ≡ ╳
  • Anasayfa
  • Kurumsal
    • Dernek Tüzüğü
    • İnanç Bildirgesi
    • Yönetim Kurulu
  • Temsil Edilen Kiliseler
  • Duyurular
  • Raporlar
  • İletişim
  • English

2016 Hak İhlalleri İzleme Raporu

30 Ocak 2017 tarihinde eklenmiştir.

 

Giriş ve Özet

Türkiye Protestan toplumu, büyük çoğun­luğu İstanbul, Ankara ve İzmir’de olmak üze­re, irili ufaklı yaklaşık 140’dan fazla topluluktan oluş­maktadır.

Protestan toplulukların kurduğu 5 vakıf, 3 vakıf temsilciliği, 34 kilise derneği ve bu derneklere bağlı 30’un üzerinde temsil­cilik bulunmaktadır. Geri kalan toplulukların bir tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Bunların yaklaşık 25 tanesi ev topluluğudur, geri kalan ise kamusal bir mekânı kullanan, ancak tüzel kişiliği olmayan topluluklardır.

Protestan toplumu, Türk Milli Eğitim sistemi içerisinde kendi din görevlilerini yetiştirme olanağına sahip değildir. Protes­tan toplumu, din adamlarının büyük çoğun­luğunu kendi içerisinde yetiştirmekte, küçük bir kısmı yurt dışında bulunan ilahiyat okul­larında eğitim almakta, bir kısmı da yurt için­de düzenlenen seminerler aracılığı ile toplu­luk önderliği için gerekli bilgi ve becerileri edinebilmektedir. Yeterli yerli Protestan din adamı olmadığı için bazı kiliselerin ruhani liderliğini yabancı uyruklu pastörler yapmaktadır.

Protestan toplumu, hiyerarşik ve merke­zi bir yapıya sahip değildir. Her topluluk kendi içinde bağımsız olarak hareket etmektedir. Ancak Protestan Kiliseleri arasında birlik, dayanışma ve ortak hareket etme amacı ile 80’li yılların sonundan itibaren kilise pastörleri bir araya gelmeye başlamış ve 90’lı yılların ortalarından itibaren bu birliktelik yapısal bir ivme kazanarak kısa adı TeK (Temsilciler Kurulu) olan Protestan Kiliseler Birliği kurulmuştur. Eski dernek yasalarındaki sınırlamalar nedeniyle uzun yıllar TeK’in resmi makamlar önünde temsil sorunu olmasından dolayı, Dernekler Kanunu’nun değişmesi ile dernek kurulmasına karar verilmiştir. Protestan Kili­seler Derneği 23.01.2009 tarihinde kurul­muştur. Şu anda Protestan Kiliseler Derneği, Türkiye Protestan toplumunun temsil ve birlik kurumu olarak faaliyetini sürdürmektedir.

Protestan Kiliseler Derneği, 2007 yılından itibaren Türkiye’deki Protestan toplumunun durumunu ortaya koyan izleme raporları[1] yayınlamaktadır. Protestan Kiliseler Derneği, inanç ve fikir özgürlüğüne büyük önem vermekte, bunların herkes için ve her yerde hayata geçmesini istemekte ve bu yönde çaba sarf etmektedir. Her yıl yayınlanan, Protestan toplumunun durumunu ortaya koyan, izleme raporlarının bu amaca hizmet etmesini amaçlamaktadır.

2016 yılında Türkiye her yönden bir terör ve şiddet dalgasıyla karşı karşıya kalmış, 15 Temmuz’da vahim bir darbe girişimi yaşamış, tüm bu nedenler ile OHAL ilan edilmiş ve hâlâ bu durum devam etmektedir. Protestan toplumu, toplumun geri kalanı ile birlikte bu zorlu süreçten etkilenmektedir. Ancak Protestan toplumu ilk günden itibaren terör ve darbe girişiminin karşısında, demokrasinin yanında yer almıştır ve almaya devam etmektedir.

Ulusal ve uluslararası yasalarda ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer verilen en temel insan haklarından olan din ve inanç özgürlüğü, ülkemizde ulusal ve uluslararası kanunlar ve anayasal güvence altındadır. Ancak 2016 yılında da Protestan toplumu açısından bazı temel sorunlar varlığını sürdürmüştür. Türkiye’de inanç özgürlüğünün gelişmesine katkı sağlaması amacıyla, Protestan toplumunun 2016 yılında din ve inanç özgürlüğü açısından yaşamış olduğu bazı deneyimleri, sorunları ve olumlu gelişmeleri ortaya koyan bir rapor hazırlanmıştır.[2] 2016 yılındaki durum kısaca şöyle özetlenebilir:

  • Protestan Hristiyanlara yönelik nefret suçları 2016 yılında da devam etmiş, Protestanlara ve kiliselerine yönelik fiziksel saldırılar görülmüştür. 2016 yılında kiliseler ciddi bir terör tehdidi ile karşı karşıya kalmış, yoğun güvenlik önlemleri alınmıştır.
  • İbadet yeri kurma ve ibadet için kullanılan mekânların kullanımını sürdürme ve var olan ibadethaneleri kullanma talepleri ile ilgili sorunlar devam etmektedir.
  • Noel ve yılbaşı döneminde Noel ve yılbaşının kutlanmasına yönelik nefret söylemleri içeren billboard reklamları, afişler, sokaklarda dağıtılan nefret söylemli broşürler ve özellikle Noel Baba’nın başına silah dayanması mizansenleri, gazete haberleri ve televizyon programları, kutlamalar döneminde tedirginlik yaşanmasına neden olmuştur. Noel kutlamaları tüm bu söylemler ve terör tehdidi nedeniyle yoğun güvenlik önlemleri altında gerçekleştirilmiştir.
  • Bazı ulusal basın yayın organlarında, yerel medyada ve sosyal medyada kiliselere ve Hristiyanlara yönelik nefret söylemlerinde artış meydana gelmiş, kilise ve terör örgütlerini yan yana getirici yayınlarda artış gözlemlenmiştir. Özellikle bazı kiliselerin direkt haber konusu olması o kiliseleri ve üyelerini endişeye sevk etmiştir.
  • Protestan toplumunda dernekleşerek tüzel kişilik kazanma eğilimi 2016 yılında da sürmüştür. Ancak dernekleşme Protestan toplulukların tüzel kişilik kazanmasına önemli yarar sağlamış olsa da, tam olarak istenen çözümü getirmemektedir.
  • Okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersleri çerçevesinde sorunlar ve muafiyet hakkının kullanımının zorlaştırılması gibi sorunlar yaşanmaya devam etmektedir.
  • Hristiyan öğrenciler için okullarda seçmeli olarak öğretilmesi düşünülen Temel Dini Bilgiler dersine ait ders kitabı hazırlanmış ve Milli Eğitim Bakanlığı onayına sunulmuştur. Ders kitabının onaylandığı bildirilmesine rağmen bu konuda bir ilerleme olmamıştır.
  • 2016 yılında da, Hristiyan din görevlisi yetiştirme hakkının korunması yönünde herhangi bir ilerleme olmamıştır. Bazı yabancı uyruklu kilise önderleri sınır dışı edilmiş, ülkeye girişe izin verilmemiş ve veya oturum izni yenilenmeme sorunları ile karşılaşılmıştır. İzmir’de bir kilise önderi Fetö/PDY terör örgütü üyesi olma gerekçesi ile tutuklanmıştır.
  • Kimliklerde bulunan din hanesi 2016 yılında da yerini korumuş ve ayrımcılık açısından risk oluşturmaya devam etmektedir.
  • Malatya’da üç Hristiyan’ın 2007 yılında öldürülmesi ile ilgili davanın ilk mahkemesi sonuçlanmıştır.
  • 2016 yılında başta Doğuş Bayramı (Noel) ve Diriliş (Paskalya) kutlamaları olmak üzere kamuya açık alanda kutlama yapılması güvenlik nedeniyle gerçekleştirilmemiştir.

 

Nefret Suçları, Söylemleri, Sözlü ve Fiziksel Saldırılar

  • 14 Şubat 2016 tarihinde Adana Yüreğir’de “Sevgililer Günü” vesilesi ile kilise üyeleri kilisenin önünde komşulara ve yoldan geçenlere çiçek dağıtımı yapmışlardır. Kilise üyeleri kiliseden ayrıldıktan sonra bir grup kilise önüne gelerek protesto ve tehditlerde bulunmuştur. Pazar günü tekrar geleceklerini belirterek oradan ayrılmışlardır. Konu emniyet güçlerine bildirilmiş, o günden sonra emniyet güçleri düzenli olarak güvenlik önlemi almış ve olumsuz bir olay yaşanmamıştır.
  • 23 Şubat 2016 tarihinde Diyarbakır Protestan Kilisesi önderi Ahmet Güvener ve ailesine yönelik radikal dini örgütlerden saldırı tehdidi olduğu ve güvenlik önlemlerinin artırılacağı ve kendisinin de güvenlik konularında dikkatli olması yönünde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü tarafından resmi yazı tebliğ edilmiştir.
  • 25 Şubat 2016 tarihinde bir grup, geceleyin Samsun Protestan Kilisesi’nin güvenlik kamerasını kırarak ve kapıyı tekmeleyerek içeri girmek istemiş ancak başarılı olamamıştır. Yapılan şikâyet üzerine şahıslar 4 gün sonra yakalanmış ve alkollü olduklarını belirtmişlerdir. Şahıslara mala zarar verme ve ibadethaneye zarar verme suçlarından dava açılmıştır. Kilise mala zarar verme suçundan şikâyetini geri çekmiştir. İbadethaneye zarar verme davası devam etmektedir.
  • 31 Mart 2016 tarihinde, Genelkurmay Başkalığına ait olduğu iddia edilen ve İŞİD terör örgütününAnkara’da kiliselere saldıracağını belirten bir yazı basında ve sosyal medyada yer almıştır. Bu belge 2015 yılındaki benzer tehditler ile beraber Protestan toplumunda ciddi kaygı ve korku yaratmıştır. Bu yazının ardından emniyet güçleri Ankara’daki Protestan Kiliseleri ve Hristiyanlık içerikli radyo yayını yapan Radyo Shema başta olmak üzere tüm Türkiye’de kiliselere ve Protestan kurumlarına yönelik koruma önlemlerini çok ciddi oranda artırmış, birçok kilisede kilise üyeleri dahil aranarak ibadete alınmış, ibadet, toplantı ve kurumların çalışma saatlerinde ciddi fiziki önlemler alınmıştır. Bu süreç emniyet güçleri ile iletişim halinde atlatılmıştır. Bazı kiliselerde koruma önlemleri ve bazı Kilise önderlerinin yakın polis koruması devam etmektedir.
  • 16 Temmuz 2016 tarihinde Malatya’da geceleyin darbe girişiminin yarattığı kaostan yararlanıp provokasyon çıkarmak isteyen birkaç kişi Malatya Kilisesi’nin camlarını kırmıştır. Komşuların müdahalesi ile polis olay yerine gelmiş ve bu kişiler içeri giremeden kaçmışlardır.
  • 22 Kasım 2016 tarihinde Çanakkale Esenlik Kilisesi Pastörü telefon ile tehdit edilmiş ve konu adli makamlara iletilmiştir.
  • 2016 yılında özellikle bazı ulusal medya, yerel medya ve sosyal medyada kiliseleri ve Hristiyanları karalayıcı, aşağılayıcı ve toplumu provoke edici tarzda yayınlarda artış gözlemlenmiştir. Özellikle Kutsal Kitabımız İncil’in bazı terörist sığınaklarında bulunması ve örgütsel bir materyal gibi sergilenmesi, resmi açıklamalara konu edilmesi ve bunun basın yayın kuruluşlarında yer bulması toplumumuzda derin bir üzüntüye yol açmıştır. Bu yayınların bazılarına karşı hukuki süreç başlatılmıştır.
  • 2016 Noel Bayramı ve yılbaşı döneminde, geçen yıllara göre artan oranda bir Noel ve yılbaşı kutlama karşıtı kampanyalar yapılmıştır: Özellikle temsili Noel Baba’nın başına silah dayanması, sünnet edilmesi, sokaklarda afişler asılması, broşürler dağıtılması gibi… Bazı kamu kurum ve kuruluşlarının bu kampanyalara katılması, yoğun bir nefret iklimine yol açmıştır. Bu nefret kampanyalarına karşı adli makamlardan ve kamu otoritelerinden yeterli tepki görülmemektedir.

2015 yılında artış gösteren sosyal medya kaynaklı tehditler, 2016 yılında azalmıştır. 2015 yılındaki tehditlerle ilgili hukuki süreç başlamış, bazı zanlılar yakalanmış, bir kısmı ceza almış bir kısmının da mahkemesi devam etmektedir. Bu zanlılar örgütlü bir yapıdan daha çok basın yayından ve ülkemizin bulunduğu coğrafyanın yaşadığı acılardan etkilenmiş gençler görünümü vermektedir. Bu nedenle mağdurlar bazı şikâyetlerden vazgeçmiştir.

 

İbadet Yerleriyle İlgili Sorunlar

Din ve inanç özgürlüğünün önemli bir parçası olan yasal olarak ibadet yeri kurma konusunda sorunlar, 2016 yılında da geçmiş yıllara benzer şekilde Protestanlar için devam etmiştir.

Konu ile ilgili önemli sorunlardan biri, belediyelerin oy kaybetme korkusu ve idarecilerin ‘kilise yapılmasını onaylayan kişi’ olmak istememesi nedeniyle, ibadet yeri başvurularının reddedilmesi veya bürokratik süreç içinde sonuçsuzluğa terk edilmesidir. Geçmiş yıllarda yapılan başvuruların olumsuzlukla sonuçlanması veya hâlâ sonuçlanmaması bu durumun belirgin kanıtıdır.

Tüm bunların yanında, resmi kuruluşların tasarrufunda bulunan ve amacı dışında kullanılan tarihi kilise binalarından, bazı istisnalar hariç,[3] pazar günleri ve/veya bayram günlerinde dahi Hristiyan toplulukların yararlanması engellenmektedir. Protestan toplumunun önemli bir kısmı bu sorunu dernekler kurarak veya var olan derneklerin veya vakfın temsilciliğini alarak aşmaya çalışmaktadır. Ancak bu durumda bu mekânlar ibadet yeri olarak tanınmamakta, dernek yeri olarak kabul edilmektedirler. İbadet yeri statüsüne sahip mekânlar için sağlanan kolaylık ve avantajları kullanamamaktadırlar.

  • Bursa’da bulunan, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait tarihi “Fransız Kilisesi Kültür Evi” Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne tahsisi ve Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin protokolü ile Katolik, Protestan ve Ortodoks cemaatlerince 2004 yılından beri kullanılmaktaydı. Ancak 2015 yılının sonunda Bursa Büyükşehir Belediyesi kiliselerin bilgisi dışında Vakıflar ile tahsisi kapatması sonucunda  ibadet yeri sorunuyla karşılaşıldı. Yapılan görüşmeler sonucunda ibadet için kullanıma engele oluşturmayacak çözüm sürecine girilmiştir.  Katolik, Ortodoks ve Protestan cemaatlerinin kiliseyi kullanması kesintiye uğramadan devam etmektedir.
  • Yalova ilinde yaklaşık 1000 Hristiyan yaşamaktadır ve resmi bir kilise binasına sahip değillerdir. Yıllardır Yalova Belediyesi’nden ibadet yeri talep edilmektedir. Yalova Belediyesi Meclisi 06 Ocak 2016 tarihinde Yalova Işık Kilisesi Derneği’ne ait arazi ve taşınmazı oy çokluğu ile ibadet yeri olarak onaylamıştır, bu karar büyük sevinç yaratmıştır. Ancak bir aylık itiraz süresinin son gününde bir meclis üyesi karara itiraz etmiş ve tekrar oylama yapılarak bu sefer oy çokluğu ile önceki karar iptal edilmiştir. Bu karar Protestan toplumunda büyük üzüntüye neden olmuştur. Yalova Belediyesi ile görüşmeler devam etmektedir. İnanıyoruz ki yakın gelecekte bu sorunun çözümü için olumlu adımlar atılacaktır. Yalova Işık Kilisesi ibadetlerini mevcut dernek binasında sürdürmektedir.

Yalova Protestan toplumunun uzun süredir talep ettiği Hristiyan Mezarlığı Yalova Belediyesi tarafından 27.10.2016 tarihinde açılmıştır.

  • Ordu ilinde yaşayan yaklaşık 250 Hristiyan’ı temsilen Protestan Kilisesi, kültür merkezi olarak kullanılan tarihi Taşbaşı Kilisesi’nin haftada bir gün ibadete açılması için başvuruda bulunmuş, ancak Ordu İl Turizm Müdürlüğü tarafından kilisenin arkeoloji müzesi olacağı gerekçesi ile talep reddedilmiştir.
  • Diyarbakır Protestan Kilisesi, Diyarbakır Sur ilçesinde bulunan diğer kiliseler ve başka 6300 parsel ile birlikte 25 Mart 2016’da Resmi Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile kamulaştırılmıştır. Bu karara karşı hukuki süreç başlatılmıştır. Bu süreçte resmi yetkililer tarafından kiliselerin asli sahiplerine iade edileceği belirtilmiştir. Ancak Diyarbakır Protestan Kilisesi’nin daha sonradan edindiği binaya bitişik ve bahçe olarak kullanılan 3 parsel ile ilgili endişeler ve hukuki süreç devam etmektedir. Diyarbakır Protestan toplumu kilise binasının kullanımına ve ibadete devam etmektedir.

İbadet yeri sorunu ciddi bir sorun olarak devam etmektedir. 140’ın üzerindeki Protestan toplumu sadece 10 resmi kilise binasına sahiptir. Bunların 3 tanesi hariç diğerleri tarihi binalardır.

 

Dini Yayma Hakkı

2016 yılı içinde bu hakkın yasal olarak kullanılmasında çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Çoğunluğun inancı haricinde inanca sahip grupların inançlarını yayma girişimleri tehdit olarak algılanmaya devam etmektedir.

  • 7 Nisan 2016 tarihinde Yalova’da Diriliş (Paskalya) Bayramı kutlaması nedeniyle tüm izinler alınarak stant kurulmuş ve insanlara davetiye dağıtılmıştır. Davetiye dağıtılması sırasında bir grup standın yanına gelerek küfür, tehdit ve hakaretlerde bulunmuş davetiyeleri yırtarak yerlere atmıştır. Polisin gelmesi üzerine saldırganlar uzaklaşmıştır. Polis koruma önlemleri almıştır. Polisin korumasına ve dağıtım izni olmasına rağmen olumsuz olaylara sebebiyet vermemek için davetiye dağıtımı iptal edilmiştir. Kişiler hakkında şikâyetçi olunmamıştır.
  • Antep ve Çanakkale’de kamuya açık yerlerde inancını paylaşan bazı yerli ve yabancı uyruklu kişiler engelleme ve gözaltı ile karşılaşmıştır, daha sonra bu kişiler serbest bırakılmıştır.

15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra Protestan Kiliseler Derneği tüm Protestan topluluklara bir mektup göndermiştir. Ülkemizin bu hassas döneminde provokasyona ve provokatörlere fırsat vermemek için halka açık alanlarda müjdeleme (tebliğ), broşür dağıtımı vb. çalışmaların yapılmamasının uygun ve yararlı olacağı belirtilmiştir. Birkaç istisna dışında Protestan toplulukların bu tavsiyeye uyduğu gözlemlenmiştir.

 

 Eğitimde Karşılaşılan Problemler ve Zorunlu Din Dersi

2016 yılında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi (DKAB) ile ilgili ve muafiyet hakkı ile ilgili sorunlar yaşanmaya devam etmiştir. Muafiyet Hakkı, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın 9 Temmuz 1990 gün ve 1 sayılı “Azınlık okulları dışında kalan ilk ve orta öğretim okullarında öğrenim gören Türkiye Cumhuriyeti uyruklu, Hristiyanlık ve Musevi dinlerine mensup öğrencilerin bu dinlerden birine mensup olduklarını belgelendirmeleri kaydıyla Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine girmelerinin zorunlu olmadığı, ancak bu derse girmek istedikleri takdirde velilerinden yazılı dilekçe getirmelerinin gerekli olduğu hususunun kabulü kararlaştırıldı” kararına istinaden uygulanmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 3 Şubat 2015 tarihli il valiliklerine gönderilen yazısında, kimliğinde sadece Hristiyan ve Musevi yazanların DKAB dersinden muaf olacağının belirtilmesi, kimlik kartında din hanesi boş olanların veya Hristiyan mültecilerin bu derse girmek zorunda olmasına ve muafiyet hakkından yararlanamamasına neden olmuştur.[4]

2016 yılında kimliklerinde din hanesi kısmında Hristiyan yazmasına rağmen, bazı okul yönetimleri ve İl, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri yukarıdaki kararlara ek olarak  “Hristiyanlık ya da Musevilik (Yahudilik) dinlerinden birine mensup olduklarını bağlı bulundukları dini merkezden belgelendirmeleri gerekmektedir” talebinde bulunmuşlardır.

İzmir’de 3 okulda, İstanbul ve Ankara’da en az bir okulda benzer talep iletilmiştir. Hatta bir okulda sözlü olarak vaftiz belgesi talep edilmiştir. Milli Eğitim Müdürlükleri veya okullar ile yapılan görüşmeler neticesinde sorunlar çözülmüştür, ancak tüm bu veriler göstermektedir ki, muafiyet hakkının kullanımı giderek zorlaştırılmaktadır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı’nın muafiyet hakkının korunması ve kolaylaştırılması konusunda sorumluluk alıp okul yönetimlerini ve Milli Eğitim Müdürlükleri’ni bu konuda bilgilendirmesi, olası hak ihlallerinin yaşanmasının önüne geçecektir.

2016 yılında birden çok vakada muafiyet hakkını kullanan Hristiyan çocuklar bu ders saatinde sınıfı terk ettikleri için, inançlarını açıklamak zorunda bırakıldıkları, öğrencilerin arkadaşları tarafından taciz edildiği, Müslüman olmaları telkini yapıldığı tarafımıza bildirilmiştir. Okul yönetimlerinin ve özellikle DKAB dersi öğretmenlerinin sorumluluk alması ve dini çoğulculuğun ve farklılığın normalliğinin tüm çocuklarca anlaşılabilmesinin çalışmaları, bu sorunların çözülmesinde önemli bir adım olacaktır.

Okullarda 5. ve 6. sınıf Hristiyan öğrencilerin kendi inançlarını öğrenebileceği seçmeli dersin müfredatı ve kitabının hazırlanması çalışmaları 2014 yılında tamamlanmış ve Milli Eğitim Bakanlığı’na sunulmuş olmasına rağmen, 2016 yılında da bu konuda herhangi bir gelişme olmamıştır.

 

Din Görevlisi Yetiştirememe Sorunu

2016 yılında da, Türkiye’deki mevcut yasalar, Hristiyan din görevlisi yetiştirilmesine veya herhangi bir şekilde dini topluluk üyelerinin eğitilmesi amacıyla dinsel eğitim verecek okullar açılmasına olanak vermemiştir. Oysa din görevlisi yetiştirme hakkı, din ve inanç özgürlüğünün temel taşlarından biridir. Protestan toplumu bu sorunu şimdilik usta çırak yöntemi, yurt içinde verilen seminerler, yurt dışına öğrenci gönderme ve yabancı uyruklu din adamlarının ruhani desteği gibi yöntemlerle çözmeye çalışmaktadır.

2016 yılında özellikle yabancı uyruklu din adamlarına ve üyelerine karşı sınır dışı edilme, Türkiye’ye girişe izin verilmeme ve oturum izni veya vize vermeme vakaları yaşanmıştır.

  • Gaziantep Kilisesi önderi Patric Jansen 26 Ağustos 2016 tarihinde Türkiye’ye girmek isterken ülkeye “Milli Güvenliğe Tehdit” nedeni ile sokulmamış ve geri gönderilmiştir. Patric Jansen önceki yıllarda sınır dışı edilmek istenmiş, ancak açtığı mahkemeyi kazanmasına rağmen OHAL kararnameleri gerekçe gösterilmiştir.
  • İzmir Diriliş Kilisesi önderi Andrew Craig Brunson 7 Ekim 2016 tarihinde karakolun evlerine bıraktığı çağrı kâğıdı üzerine eşi Norine Brunson ile birlikte gittikleri karakolda “Milli Güvenliğe Tehdit” nedeni ile sınır dışı edilmek üzere gözaltına alınmış ve geri gönderme merkezine gönderilmiştir. Norine Brunson yaklaşık 2 hafta sonra serbest bırakılmıştır. Andrew Craig Brunson 64 gün boyunca geri gönderme merkezinde tutulmuş, gönüllü olarak ülkeyi terk etme isteği kabul edilmemiş ve 09 Aralık 2016 tarihinde çıkarıldığı mahkemece FETÖ/PDY terör örgütü üyesi olması gerekçesi ile tutuklanmış ve ceza evine gönderilmiştir. Hâlâ tutukluluğu ve mahkeme süreci devam etmektedir. Dosya üzerinde gizlilik ve kısıtlama kararı olduğu için suçlama gerekçelerine ve bilgilere ulaşma olasılığı şimdilik bulunmamaktadır.
  • Ankara Kurtuluş Kilisesi üyesi Ryan Keating 8 Ekim 2016 tarihinde bir konferans için yurt dışına çıkarken ikamet izninin “Milli Güvenliğe Tehdit” nedeni ile iptal edildiği ve geri dönemeyeceği kendisine bildirilmiştir. Ailesi ve çocukları Türkiye’de olduğu için 17 Ekim 2016 tarihinde yeni vize alarak Türkiye’ye girmek istemiş, ancak ülkeye sokulmamış ve geri gönderilmiştir.

Yukarıdaki durumlara benzer birkaç vakalar daha yaşanmış, ancak bu raporda yer almak istemedikleri ya da sağlıklı bilgiye ulaşamadığımız için yer verilmemiştir. Son yıllarda benzer uygulamalarla karşılaşılmıştır, ancak elimizde sağlıklı bir istatistik bulunmamaktadır.

Bu yaşanan olaylar özellikle yabancı uyruklu kilise üyeleri ve önderleri arasında büyük endişe yaratmıştır. Bu nedenle bazı kişiler kendi istekleri ile Türkiye’den ayrılmaya başlamıştır ve bu süreç devam etmektedir.

 

Tüzel Kişilik / Örgütlenme Hakkı

Tüzel Kişilik sorunu Türkiye’deki özellikle azınlık grupları olmakla birlikte tüm dini grupların sorunudur. Protestan toplumu 2016 yılında da ağırlıklı olarak bu sorunu dernekler kurarak veya kurulu bir derneğin temsilciliğini alarak çözmeye çalışmaktadır. 2016 yılı itibariyle, Protestan toplumu üyelerinin kurduğu 5 vakıf, 3 vakıf temsilciliği, 34 kilise derneği ve bunlara bağlı 30’un üzerinde temsilcilik bulunmaktadır. Dernekleşme eğilimi devam etmektedir. Ancak dernekler ‘kilise’ veya ‘ibadet yeri’ olarak kabul edilmemektedir. Dini toplulukların tüzel kişilik kazanma sorunu tam olarak çözüme kavuşturulamamıştır ve mevcut yasal yol, toplulukların ‘dini topluluk’ olarak yasal bir kimliği olmasına fırsat vermemektedir. Buna ek olarak, mevcut ‘dernekleşme’ yolu, pek çok küçük kilise için karmaşık ve uygulaması zor görünmekte ve küçük topluluklar dernekleşme yolu ile yasal bir kimlik edinme konusunda çaresizlik yaşamaya devam etmektedirler. Bu sorun daha çok var olan bir kilise derneğinin temsilciliğini alarak çözülmeye çalışılmaktadır.

  • İstanbul Yaşam Aile Kilisesi Derneği Üsküdar Temsilciliği, yerel ve bazı ulusal basında çıkan olumsuz ve karalayıcı haberlerin ardından Üsküdar Kaymakamlığı ve Emniyet güçleri tarafından mesai saatleri dışında iki kez Dernekler Kanunu’na aykırı şekilde denetlenmiştir.[5] Konu İç İşleri Bakanlığı Dernekler Genel Müdürlüğü’ne iletilmiştir.[6]

 

İnancı Açıklama Zorunluluğu

2016 yılında da kimliklerdeki din hanesi varlığını sürdürmüştür. Kimliklerdeki din hanesi, kişileri inançlarını açıklamaya zorlamakta ve yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşılaşma riskini artırmaktadır. 2017’de dağıtılmaya başlanacak yeni kimliklerde, din hanesinin kimliğin görünen bölümde değil de çip içinde olması bu riski azaltacağından çok olumlu bir adım olarak değerlendirilmektedir. Ancak din hanesinin kayıtlardan tamamen kaldırılması ve kişinin sözlü beyanının esas alınması talep edilmektedir.

 

Malatya Davası

18 Nisan 2007 tarihinde Malatya’da üç Hristiyan’ın acımasızca katledilişinin üzerinden neredeyse 9 yıl geçtikten sonra davanın ilk mahkeme aşaması 115. duruşmada sonuçlandı. Olay yerinde suçüstü yakalanan ve 2 yıldan uzun zamandır tutuksuz yargılanan 5 sanık, üçer kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Büyük çoğunluğu kamu görevlisi olan 14 sanık beraat etti ve 2 askeri komutan yasadışı telefon dinlemeleri nedeni ile 6 yıl hapis cezası aldı. Mahkeme, 5 katil sanığa üçer kez ömür boyu hapis cezası vermesine rağmen, sanıkların yüksek mahkeme aşaması bitene kadar tutuksuz kalmalarına karar verdi. Bu karar mağdur yakınlarında ve toplumda büyük bir üzüntüye ve tepkiye neden oldu. Karara yapılan itirazdan bir gün sonra beş sanık kaçma şüphesi nedeniyle başka bir mahkeme tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ayrıca mahkeme kararında bu beş kişinin kendiliğinden bu suçu işleyemeyecekleri ve arkalarında bir örgütün olduğu düşüncesi belirtilmesine rağmen, örgütle ilgili kanıt bulunamadığından, sanıklara terör örgütü üyeliğinden ceza verilmediği belirtildi.

Genel olarak kararın 9 yıl sonra olsa da çıkması memnuniyetle karşılanmış, ancak eylemin terör eylemi olarak nitelendirilmesi mağdur yakınlarını tatmin etmemiş ve kamu vicdanını yaralamıştır. Ancak mahkeme sonraki aşamalarda devam etmektedir. Bölge idare mahkemesi ve ardından Yargıtay aşaması olacaktır. Anayasa Mahkemesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitme olasılığı devam etmektedir.

 

Diyalog

2016 yılında Hükümet tarafından veya resmi kurumlar tarafından düzenlenen dini grupların davet edildiği toplantılara Protestan toplumu/kilise temsilcileri davet edilmemiştir. Bursa Protestan Kilisesi’nin ibadet yeri ile ilgili Vakıflar Müdürlüğü’nün ve vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı’nın sorunun çözümüyle ilgili diyalog kurması ve olumlu adımların atılması kilise tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.

Kiliseler açısından büyük terör riski yaşanan 2016 yılında emniyet güçlerinin güvenlik konularında kiliselerle diyalog halinde olması, güvenlik önlemlerinin topluluğu rahatsız edecek veya taciz edecek şekilde uygulanmaması ve güven artırıcı önlemler neticesinde Protestan toplumu ibadet ve kutlamalarına sorunsuz devam edebilmiştir.

Protestan toplumu başta Hükümet, TBMM ve belediyeler olmak üzere tüm kamu kurumları ile ilişkilerin gelişmesine önem vermeye devam etmektedir.

 

Tavsiyeler

  • Hükümet veya kamu kuruluşlarının Protestan toplumunu ilgilendiren konulardaki çalışmalarında toplumumuzla diyalog halinde olması, önyargıların aşılmasına ve sorunların çözülmesine katkı sunacaktır. Yaşanılan tecrübeler göstermiştir ki, iletişim kanalları açık olduğunda birçok sorun hızlıca çözüme kavuşturulmuştur.
  • Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarının 2016 yılında da devam etmiş olması üzücüdür. Özellikle şikâyet konusu olan suçlarda, süreç hakkında mağdurların ve toplumun bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
  • Türkiye’de tarihsel olarak kilise binaları bulunmayan Protestan toplumu için ibadet yeri kurma sorunu, yıllardır devam eden ve bir türlü çözüme kavuşturulamamış, dini dışa vurma hakkının temel bir unsuru olarak güncelliğini korumaktadır. Bu konuda acil olarak merkezi ve yerel yetkililerin gereken adımları atmaları gerekmektedir. Hristiyanların da mescit benzeri küçük ibadet yerleri kurabilmelerinin önü açılmalıdır. Belediyeler, Kültür Bakanlığı ve diğer resmi kuruluşlar, ellerinde bulunan ve amacı dışında kullanılan kilise binalarını en azından pazar günleri ve/veya dini bayramlarda kilise cemaatlerinin kullanımına açmalıdır.
  • İnsan Hakları eğitimi çerçevesinde, ilgili kamu görevlilerine din ve vicdan özgürlüğü hakkının içeriği konusunda eğitim verilmelidir.
  • Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Hristiyan ailelerin ve çocukların maruz kaldıkları ve maruz kalma riskleri bulunan sosyal baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikâyet edilmesini beklemeden, okullarda ve sınıflarda gayrimüslim öğrencilerin haklarını gözetmesi ve okulları muafiyet konusunda düzenli olarak bilgilendirmesi beklenmektedir. Bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı ve uygulama denetlenmelidir.
  • Seçmeli derslerle ilgili düzenlemeler yapılırken, okullardaki gayrimüslim öğrenciler de dikkate alınarak, İslam dini içerikli olmayan seçmeli derslere mutlaka yer verilmelidir.
  • Toplum içinde farklı dinlere mensup kişilere karşı anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla olmak üzere, merkezi ve yerel yönetimlerce aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.
  • İfade özgürlüğü sınırları içinde, medyada yer alan hoşgörüsüzlüğe ve ayrımcılığa neden olabilecek yazılı ve görsel yayınlar hakkında, hızlı ve etkin bir şekilde denetim mekanizması kurulması ve medyanın kendi içinde bir ‘etik yayıncılık kodu’ oluşturması gerekmektedir. Adli makamların şikâyet beklemeden nefret suçları ve söylemleri ile ilgili resen harekete geçmeleri sağlanmalıdır.

 

Saygılarımızla,
Protestan Kiliseler Derneği

 

[1]  http://www.protestankiliseler.org/?page_id=638

[2]  Toplumumuz, herkes için inanç özgürlüğünü savunmaktadır. Bu hak inanmama özgürlüğünü de içermektedir.

[3] Yılda bir kez bazı tarihi kiliselerde Ortodoks cemaatlere izin verilmektedir. Sümela Manastırı, Ahtamar Kilisesi vb.

[4] Ülkemizde Protestan toplumunun büyük kısmının kimliklerinde İslam yazmakta veya boş bırakılmaktadır. Muafiyet hakkının daraltılması birçok aileyi çok yakından etkilemektedir. Hristiyan mültecilerin bu dersi almaya zorlanması ayrıca dikkat edilmesi gereken bir noktadır.

[5] 5253 Sayılı Dernekler Kanunu’nun ilgili maddesi şöyledir: Madde 19-  …Gerekli görülen hallerde, derneklerin tüzüklerinde gösterilen amaçlar doğrultusunda faaliyet gösterip göstermedikleri, defterlerini ve kayıtlarını mevzuata uygun olarak tutup tutmadıkları İçişleri Bakanı veya mülkî idare amiri tarafından denetlenebilir. Bu denetimlerde kolluk kuvveti mensupları görevlendirilemez. İçişleri Bakanlığı ve mülkî idare amirlerinin yapacağı denetimler mesai saatleri içerisinde yapılır. Bu denetimler en az yirmidört saat önce derneklere bildirilir.

[6] Rapor yazım sürecinde yapılan faaliyetler tüzükte açıkça belirtilmesine ve kanunlara uygun olduğu halde,  İstanbul Valiliği’nden Derneğin ve temsilciliğin faaliyetlerinin mevzuata uygun olmadığı ve yaptırım uygulanacağını belirten bir yazı derneğe tebliğ edilmiştir.

Kategori:Raporlar

2015 Hak İhlalleri İzleme Raporu

30 Ocak 2016 tarihinde eklenmiştir.

Giriş ve Özet
Protestan Kiliseler Derneği[1], 2007 yılından itibaren Türkiye’deki Protestan toplumunun durumunu ortaya koyan izleme raporları[2] yayınlamaktadır. Protestan Kiliseler Derneği, inanç ve fikir özgürlüğüne büyük önem vermekte, bunların herkes için ve her yerde hayata geçmesini istemekte ve bu yönde çaba sarf etmektedir. Her yıl yayınlanan, Protestan toplumunun durumunu ortaya koyan, izleme raporlarının bu amaca hizmet etmesini amaçlamaktadır. Özellikle yeni Anayasa tartışmalarının başladığı bu dönemde Anayasa tartışmalarına katkı sağlamasını ümit ediyoruz.

Ulusal ve uluslararası yasalarda ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer verilen en temel insan haklarından olan din ve inanç özgürlüğü, ülkemizde ulusal ve uluslar arası kanunlar ve anayasal güvence altındadır. Ancak 2015 yılında da Protestan toplumu açısından bazı temel sorunlar varlığını sürdürmüştür. Türkiye’de inanç özgürlüğünün gelişmesine katkı sağlaması amacıyla, Protestan toplumunun 2015 yılında din ve inanç özgürlüğü açısından yaşamış olduğu bazı deneyimleri, sorunları ve olumlu gelişmeleri ortaya koyan bir rapor hazırlanmıştır.[3] 2015 yılındaki durum kısaca şöyle özetlenebilir:

  • Protestan Hristiyanlara yönelik nefret suçları 2015 yılında da devam etmiş, Protestanlara ve kiliselerine yönelik fiziksel saldırılar görülmüştür. İnternet ve sosyal medya kaynaklı ciddi ve yoğun tehditler ile karşı karşıya kalınmıştır.
  • İbadet yeri kurma ve ibadet için kullanılan mekânların kullanımını sürdürme ve var olan ibadethaneleri kullanma talepleri ile ilgili sorunlar devam etmektedir.
  • Protestan toplumunda dernekleşerek tüzel kişilik kazanma eğilimi 2015 yılında da sürmüştür. Ancak dernekleşme Protestan toplulukların tüzel kişilik kazanmasına önemli yarar sağlamış olsa da, tam olarak istenen çözümü getirememiştir.
  • Okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) derslerine katılmaya zorlama, müfredata yeni konan İslam Dini içerikli seçmeli dersler çerçevesinde halen bazı sorunlar yaşanmaktadır.
  • TEOG sınavlarında DKAB derslerinden muaf olan öğrencilerin puanları yanlış hesaplanmıştır. Daha sonra düzeltilmekle birlikte aileler ve çocuklar stres yaşamış, okul seçmede önemli bir zaman kaybetmişlerdir.
  • Hristiyan öğrenciler için okullarda seçmeli olarak öğretilmesi düşünülen Temel Dini Bilgiler dersine ait ders kitabı hazırlanmış ve Milli Eğitim Bakanlığı onayına sunulmuştur. Ders kitabının onaylandığı bildirilmesine rağmen bu konuda bir ilerleme olmamıştır.
  • 2015 yılında da, Hristiyan din görevlisi yetiştirme hakkının korunması yönünde herhangi bir ilerleme olmamıştır.
  • Kimliklerde bulunan din hanesi 2015 yılında da varlığını sürdürmeye ve ayrımcılık açısından risk oluşturmaya devam etmektedir.
  • Malatya’da üç Hristiyanın 2007 yılında öldürülmesi ile ilgili dava belirsiz şekilde devam etmektedir.
  • 2015 yılında bazı Doğuş Bayramı (Noel) kutlamalarının kamuya açık alanda ve toplum içinde yapılması talebine karşılık izin konusunda sorunlar yaşanmıştır. Önceki yıl izin verilen birçok etkinliğe güvenlik vb. nedenlerle izin verilmemiştir.
  • Noel ve yılbaşı döneminde Noel ve yılbaşının kutlanmaması ile ilgili nefret söylemleri içeren bilbort reklamları, afişler, gazete haberleri ve televizyon programları, kutlamalar döneminde tedirginlik yaşanmasına neden olmuştur. Ancak kapalı alan kutlamaları sırasında herhangi bir taciz veya engelleme ile karşılaşılmamıştır.

 

Nefret Suçları, Sözlü ve Fiziksel Saldırılar
30 Mart 2015 tarihinde Balıkesir Protestan Kilisesi kapısına ‘’TÜRK İSLAM BİRLİĞİ’’ yazılı bir kağıt asılmıştır. Kilise kapısının tam karşısında kullanılmayan binanın duvarına boya ile harf büyüklüğü yaklaşık 25 cm olacak şekilde ‘’ALLAH BİRDİR’’ ibaresi yazılmıştır. Konu ile ilgili Emniyet Müdürlüğü’ne bilgi verilmiş, polisler kağıt ve yazıyı incelemiş, ancak faillerin yakalanması ile ilgili bir gelişme olmamıştır.

  • 16 Mayıs 2015 tarihinde, eli sopalı erkek bir şahıs Samsun Agape Kilisesi’nin kapısına gelerek küfür ve hakaretlerde bulunmuştur. Kapı zilinin çalınması üzerine polise haber verilmiştir. Polis gelip şahsın elindeki sopayı alıp kendisini gözaltına almamıştır. Şahıs bir süre sonra tekrar kapıya gelmiş ve sonra uzaklaşmıştır. Kilise şikayetçi olmamıştır. Konu ile ilgili idari bir işlem yapılıp yapılmadığı bilinmemektedir.
  • 27 Haziran 2015 tarihinde, İskenderun İncil Kilisesi’nde kilise faaliyetlerini ve Hristiyanlığı tanıtıcı broşürlerin koyulduğu posta kutusuna benzer tanıtım kutusu, kimliği belirsiz kişiler tarafından kırılmış, broşürler yırtılmıştır. Saldırı ile ilgili bir şikayette bulunulmamıştır.
  • 3 Eylül 2015 tarihinde, İzmir Torbalı Baptist Kilisesi önderi, kendisine ait tarlada ailesi ile birlikte çalışırken, kendilerine doğru orman içinden birkaç defa av silahı ile ateş edilmiştir. 21 Ağustos tarihinde, tarlanın bulunduğu köyün camiinde cuma hutbesi sırasında hoparlörden kilise önderinin de duyacağı şekilde Hristiyanlara yönelik nefret söylemine varan ifadelerin kullanılması nedeni ile kilise önderi bu atışların bilinçli yapıldığını düşünerek jandarma kuvvetlerine haber vermiştir. Yapılan araştırmada herhangi bir sonuç çıkmamıştır. Kilise önderine olay tekrarlanırsa jandarmanın tekrar aranması tavsiyesi verilmiştir. Olay tekrarlanmamıştır.
  • 10 Eylül 2015 tarihinde, Ankara Batıkent Bereket Kilisesi’ne gelen bir kişi küfür ve hakaretler ederek kilise önderine darp girişiminde bulunmuştur. Emniyet kuvvetlerine haber verilmesi üzerine polis gelip bu şahsı karakola götürmüş ve sonra bu şahıs işlem yapılmadan serbest bırakılmıştır. Bu şahıs karakoldan çıktıktan sonra tekrar kiliseye gelmiş kilise önderini kiliseyi kapatması için tehdit etmiştir. Tekrar polis aranmış ancak ekipler gelmemiştir. Bunun üzerine kilise önderi kiliseyi kapatıp karakola gitmiş ve olayı anlatmıştır. Ancak bu şahıs ile ilgili bir işlem yapılmamıştır. Daha sonra olay tekrarlanmamıştır.
  • Noel ve yılbaşı döneminde Noel ve yılbaşının kutlanmaması ile ilgili nefret söylemleri, bilbort reklamları, afişler, gazete haberleri ve televizyon programları, kutlamalar döneminde tedirginlik yaşanmasına neden olmuştur. Ancak kapalı alan kutlamaları sırasında herhangi bir taciz veya engelleme ile karşılaşılmamıştır.
  • Ağustos ayının ikinci yarısında başlamak üzere, Protestan Kiliselerine yönelik birçok tehdit mesajı alınmıştır. Bu tehdit mesajları SMS, e-mail, internet sitesi ve sosyal medya kaynaklarından gelmiştir.

Türkiye genelinde aşağıda listesi bulunan 15 kilise ve 20’ye yakın kilise önderi bu tehditlere maruz kalmıştır:

  • Kadıköy Uluslararası Protestan Kilisesi (KUT), İstanbul: 3 farklı dönemde SMS, e-mail, Facebook ve Youtube video yolu ile tehdide maruz kalmıştır. Gerekli tüm şikayetler yapılmıştır.
  • Zeytinburnu İsa Mesih Kilisesi, İstanbul: Facebook üzerinden tehdit almış ve yumurtalı saldırıya maruz kalmıştır. Zaman zaman cemaat içerideyken dışarıdan “tekbir” sesleri duyulmuştur. Gerekli şikayetlerde bulunulmuştur.
  • Diri Su Protestan Kilisesi, İstanbul: Facebook üzerinden tehdit almıştır. Gerekli şikayetlerde bulunulmuştur.
  • Antalya İncil Kilisesi: SMS aracılığı ile tehdit almıştır. Gerekli şikayetlerde bulunulmuştur.
  • Bursa Protestan Kilisesi: E-mail yolu ile tehdit almıştır.
  • Kayseri Protestan Kilisesi: Telefon ve SMS aracılığı ile tehdit almıştır. Gerekli şikayetlerde bulunulmuştur.
  • İstanbul Yeni Umut Kilisesi: E-mail, Facebook ve SMS aracılığı ile tehdit almıştır. Gerekli şikayetlerde bulunulmuştur.
  • Ankara Umut Kilisesi: SMS aracılığı ile tehdit almıştır. Sözlü olarak emniyet güçlerine bildirilmiştir.
  • İzmir Diriliş Kilisesi: Facebook aracılığı ile tehdit almıştır. Şikayette bulunmamıştır.
  • Bakırköy Baptist Kilisesi, İstanbul: Facebook, e-mail ve SMS aracılığı ile tehdit almıştır. Gerekli şikayetlerde bulunulmuştur.
  • Ümraniye Kilisesi, İstanbul: SMS aracılığı ile tehdit almıştır. Gerekli şikayetlerde bulunulmuştur.
  • Tanrı Evi Baptist Kilisesi, İstanbul: Facebook aracılığı ile tehdit almıştır. Gerekli şikayetlerde bulunulmuştur.
  • Harikalar ve Belirtiler Kilisesi, İstanbul: SMS aracılığı ile tehdit almıştır. Şikayette bulunulmamıştır.
  • Son Buyruk Kilisesi, İstanbul: Facebook aracılığı ile tehdit almıştır. Şikayette bulunulmamıştır.
  • Müjde Kilisesi, İstanbul: SMS, E-mail ve Facebook aracılığı ile tehditler almıştır. Şikayette bulunulmamıştır.

Tehdit içerikleri, tehdidin geldiği telefon numarası, e-mail adresleri, Facebook profilleri ve Youtube video linkleri şikayet dilekçelerinde belirtilmelerine, konu ile ilgili 7 Eylül tarihinde TBMM’de basın açıklaması yapılmış ve soru önergesinde bulunulmasına[4] rağmen bugüne kadar faillerin ortaya çıkartılması ile ilgili bir gelişme olmamıştır. Tehdit içeren Youtube videosuna erişim hala mümkündür.

Tehdit içeriklerine örnekler:

  • Date: Tue, 25 Aug 2015 20:38:11 +0000
    Subject: Sonunuz yakın sapkın kafirler gerçekleri inkar edenler
    From: cihadagidenler@gmail.com
    To: ……
  • Date: Wed, 26 Aug 2015 16:52:19 +0000
    Subject: Sapık kafirler sizlerin boynunu vuracagımız zaman yakındır. Allah cc. And olsun ki.
    From: ihvangrubu@gmail.com
  • From: cihadagidenler@hotmail.com
    To:
    Subject: Allah’ın gazabını bizim elimizle göreceksiniz kafir mürtetler…
    Date: Thu, 27 Aug 2015 20:10:48 +0000
  • SMS 05……. ‘Kendi sapkınlıklarınızla gençlerimizde kandırdınız. Allah’a and olsun ki Allah’ın emri ile biz size gazab olacağız.’
  • Facebook: 19 Eylül 21:36
    Sonunuz yakın sonunuz ey mürted kafirler…
    Nisa: 76 İman edenler Allah yolunda cenk ederler, küfredenler ise Tağut (=azgın şeytan) yolunda çarpışırlar. O halde şeytanın taraftarlarını öldürmeye bakın! Her zaman şeytanın hilesi çürüktür[5].

Tehdit içerikleri, kullanılan görseller, marşlar ve kullanılan hesap isimleri bu tehditlerin radikal dini terör örgütleri (IŞİD) kaynaklı olduğunu göstermektedir. Tehditlerden sonra yaşanan 10 Ekim 2015 tarihli 102 kişinin öldüğü Ankara saldırısından sonra, basına yansıyan haberlere göre ve 30 Aralık günü Ankara’da yakalanan IŞİD üyesi iki canlı bombanın ifadelerinde kiliselerde keşif yaptıkları ortaya çıkmıştır[6]. Bu durumun kendisi bile bu tehditlerin hafife alınamayacağını, önemle üzerine gidilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.

 

İbadet Yeri Kurma Hakkına İlişkin Sorunlar[7]
Din ve inanç özgürlüğünün önemli bir parçası olan yasal olarak ibadet yeri kurma konusunda sorunlar, 2015 yılında da geçmiş yıllara benzer şekilde Protestanlar için devam etmiştir. 2003 yılında Avrupa Birliği 6. Uyum Paketi çerçevesinde, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yapılan değişikliklerde, ‘cami’ kelimesi yerine kullanılan ‘ibadet yeri’ sözcüğü ile gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadet yeri ihtiyaçlarının karşılanabilmesi hedeflenmiştir. Ancak, Türkiye’deki Protestan toplumunun ibadet yeri edinmedeki olumsuz tecrübeleri, bu olumlu yasal gelişmelerin yorum ve uygulanmasında Protestan toplumunun ciddi engeller ve hak ihlalleri ile karşılaştığını ve yasal haklarını kullanamadığını ortaya koymaktadır.

Konu ile ilgili önemli sorunlardan biri de, belediyelerin oy kaybetme korkusu ve idarecilerin ‘kilise yapılmasını onaylayan kişi’ olmak istememesi nedeniyle, ibadet yeri başvurularının reddedilmesi veya bürokratik süreç içinde sonuçsuzluğa terk edilmesidir. Geçmiş yıllarda yapılan başvuruların olumsuzlukla sonuçlanması veya hala sonuçlanmaması bu durumun belirgin kanıtıdır. Ayrıca kilise kurulması veya onaylanması taleplerinin, başvurunun yapıldığı kurumlar tarafından, sadece İslam inancının temsilcisi olduğunu belirten ve bu konuda çalışmalar yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönlendirilmesi veya Başkanlıktan görüş istenmesi de dikkat çekmektedir.

Tüm bunların yanında, resmi kuruluşların tasarrufunda bulunan ve amacı dışında kullanılan tarihi kilise binalarından, bazı istisnalar hariç[8], pazar günleri ve/veya bayram günlerinde dahi Hristiyan toplulukların yararlanması engellenmektedir. Protestan toplumunun önemli bir kısmı bu sorunu dernekler kurarak veya var olan derneklerin veya vakfın temsilciliğini alarak aşmaya çalışmaktadır. Ancak bu durumda bu mekânlar ibadet yeri olarak tanınmamakta, dernek yeri olarak kabul edilmektedirler. İbadet yeri statüsüne sahip mekânlar için sağlanan kolaylık ve avantajları kullanamamaktadırlar.

  • Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin kullanımında olan ve geçmişte spor salonu olarak kullanılan tarihi Meryem Ana Kilisesi’nin, Kayseri’de yaşayan Hristiyan vatandaşların ibadet yeri ihtiyaçlarının karşılanması için kendilerine tahsis edilmesi konusunda İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı’nın başvurusuna henüz bir yanıt verilmemiştir. Ancak Büyükşehir Belediyesi ile yapılan görüşmelerde, resmi bir cevap olmamakla birlikte, kilisenin müze olacağı veya camiye çevrileceği belirtilmiştir. Kilisenin bu konudaki çabaları 2015 yılında da sürmüştür.
  • Ankara Kurtuluş Kilisesi’nin yıllardır ibadet yeri edinme mücadelesi 2015 yılında da olumsuz sonuçlanmıştır. Çankaya Belediyesi’nin olumlu görüş bildirmesine ve yer göstermesine rağmen Çankaya Kaymakamlığı talebe olumsuz yaklaşmıştır ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kilise yapılmak istenen yere cami inşa etme görüşünü dikkate alarak o yerin cami yapılmasına karar vermiştir. Kurtuluş Kilisesi’nin kilise yeri edinme ile ilgili hukuki süreci AİHM’de devam etmektedir.
  • İstanbul Pendik Protestan Kilisesi’nin, Pendik ilçesinde bulunan tarihi kiliseyi ibadete açma ve kullanma isteği 2015 yılında da olumlu sonuçlanmamıştır. Kilisenin çabası devam etmektedir.
  • Bursa’nın İnegöl ilçesinde bulunan alışveriş merkezi içindeki kilise (şapel) yoğun baskılar nedeni ile alışveriş merkezi tarafından kapatıldı.

Uzun yıllardır yaşanan benzer tecrübeler, Protestan toplumunda, hukuki prosedürü izleyerek kilise kurma veya inşa etme hakkının pratikte mümkün olmadığı, bu hakkın sadece kağıt üzerinde kaldığı inancını kökleştirmiştir. Bu nedenle prosedüre uygun ibadet yeri edinme çabaları azalmıştır. Bunun yerine dernek vb. ara çözümler yoğunluk kazanmıştır.

 

Dini Yayma Hakkı
2015 yılı içinde bu hakkın yasal olarak kullanılmasında çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Çoğunluğun inancı haricinde inanca sahip grupların inançlarını yayma girişimleri tehdit olarak algılanmaya devam edilmektedir. İlköğretim 8. Sınıf  ‘İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ kitabının[9], Ulusal Tehditler kısmında yer alan ‘Misyonerlik Faaliyetleri’ başlığı, inanç yaymanın ulusal tehdit olarak yer almaya devam ettiğini göstermektedir.

  • 16 Mart 2015 tarihinde, İzmir Işık Kilisesi’nin isteyenlere ve merak edenlere inançlarını anlatmak ve broşür vermek için stant talebi Karşıyaka Belediyesi tarafından önceki yıllarda izin verilmesine rağmen reddedilmiştir.
  • 27 Haziran 2015 tarihinde, İskenderun İncil Kilisesi’nde kilise faaliyetlerini ve Hristiyanlığı tanıtıcı broşürlerin koyulduğu posta kutusu benzeri tanıtım kutusu kimliği belirsiz kişiler tarafından kırılmış, broşürler yırtılmıştır.
  • 12 Kasım 2015 tarihinde, Noel döneminde İzmir Işık Kilisesi üyelerine ve misafirlerine yönelik kutlama yapmak için Bornova Belediyesi’ne bildirilen yer talebi uygun yer olmadığı gerekçesi ile reddedilmiştir.

2015 yılında, geçmiş yıllarda izin verilen birçok stant izni veya açık alan kutlama izni özellikle güvenlik gerekçesi ve çeşitli gerekçeler ile uygun görülmemiştir.

 

Eğitimde Karşılaşılan Problemler Ve Zorunlu Din Dersi
2015 yılında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi (DKAB) ile ilgili ve muafiyet hakkı ile ilgili sorunlar yaşanmaya devam etmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 3 Şubat 2015 tarihli il valiliklerine gönderilen yazısında, kimliğinde sadece Hristiyan ve Musevi yazanların DKAB dersinden muaf olacağının belirtilmesi, kimlik kartında din hanesi boş olanların veya Hristiyan mültecilerin bu derse girmek zorunda olmasına ve muafiyet hakkından yararlanamamasına neden olmuştur[10].

2015 yılı başında DKAB dersinden muaf bazı öğrenciler önceki yıldan sınıfını geçtiği halde DKAB dersini almadıkları için sistemde sınıf tekrarı gözükmüştür. Sistemsel hata karnelerin Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderilmesi ile çözülmüştür.

2015 yılında birden çok vakada Hristiyan çocukların muafiyet hakkını kullanmada zorluk çıkarma, aileyi çocuğun DKAB dersine katılması konusunda teşvik etme, muafiyet hakkında okul yönetimlerin bilgisizliği vb. şikayetler aileler tarafından tarafımıza bildirilmiştir. Ailelerin ve Derneğimizin okul yönetimleri ile görüşmeleri neticesinde sorunlar çözülmüştür.

2015 yılında da ortaöğretim (TEOG) ve yükseköğretim giriş sınavlarında DKAB dersi içeriğinden soru geleceği ve muafiyet hakkını kullanan öğrencilerin bu durumdan olumsuz etkileneceği endişeleri aileler tarafından bildirilmeye devam etmiştir.

TEOG sınavlarında DKAB derslerinden muaf olan öğrencilerin puanları yanlış hesaplanmıştır. Daha sonra düzeltilmekle birlikte aileler ve çocuklar stres yaşamış, okul seçmede önemli bir zaman kaybetmişlerdir.

2015 yılında da öğretmen olmadığı, sınıf olmadığı, yeterli öğrencinin başka dersleri seçmediği gerekçesi ile Hristiyan öğrencilerin seçmeli İslam dini içerikli dersi seçmeye zorlandığı birden çok vakada tarafımıza bildirilmiştir. Bazı vakalarda okul yönetiminin inisiyatifi ile çocuk bu seçmeli dersi pratikte almasa da, alacak başka ders olmadığı için dersi almış ve sınıfı geçmiş gösterilmektedir[11].

Okullarda 5. ve 6. sınıf Hristiyan öğrencilerin kendi inançlarını öğrenebileceği seçmeli dersin müfredatı ve kitabının hazırlanması çalışmaları 2014 yılında tamamlanmış ve Milli Eğitim Bakanlığı’na sunulmuş olmasına rağmen 2015 yılında bu konuda herhangi bir gelişme olmamıştır.

 

Din Görevlisi Yetiştirememe Sorunu
2015 yılında da, Türkiye’deki mevcut yasalar, Hristiyan din görevlisi yetiştirilmesine veya herhangi bir şekilde dini topluluk üyelerinin eğitilmesi amacıyla dinsel eğitim verecek okullar açılmasına olanak vermemektedir. Oysa din görevlisi yetiştirme hakkı, din ve inanç özgürlüğünün temel taşlarından biridir. Protestan toplumu bu sorunu şimdilik usta çırak yöntemi, yurt içinde verilen seminerler ve yurt dışına öğrenci gönderme gibi yöntemlerle çözmeye çalışmaktadır.

 

Tüzel Kişilik / Örgütlenme Hakkı
Tüzel Kişilik sorunu Türkiye’deki özellikle azınlık grupları olmakla birlikte tüm dini grupların sorunudur. Protestan toplumu 2015 yılında da ağırlıklı olarak bu sorunu dernekler kurarak veya kurulu bir derneğin temsilciliğini alarak çözmeye çalışmaktadır. 2015 yılı itibariyle, Protestan toplumu üyelerinin kurduğu 1 vakıf, 35 kilise derneği ve bunlara bağlı 18 temsilcilik bulunmaktadır. Dernekleşme eğilimi devam etmektedir. Dernekler ‘kilise’ veya ‘ibadet yeri’ olarak kabul edilmemektedir. Dini toplulukların tüzel kişilik kazanma sorunu tam olarak çözüme kavuşturulamamıştır ve mevcut yasal yol, toplulukların ‘dini topluluk’ olarak yasal bir kimliği olmasına fırsat vermemektedir. Buna ek olarak, mevcut ‘dernekleşme’ yolu, pek çok küçük kilise için karmaşık ve uygulaması zor görünmekte ve küçük topluluklar dernekleşme yolu ile yasal bir kimlik edinme konusunda çaresizlik yaşamaya devam etmektedirler.

 

İnancı Açıklama Zorunluluğu
2015 yılında da kimliklerdeki din hanesi varlığını sürdürmüştür. Kimliklerdeki din hanesi, kişileri inançlarını açıklamaya zorlamakta ve yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşılaşma riskini artırmaktadır. İnancın kimliğe yazılmasının seçmeli olması sorunu çözmemektedir. Örneğin, din derslerinden muafiyet hakkını kullanmak isteyenler bu haneyi boş bırakma olanağına sahip değildir, çünkü bu kişiler çocuklarının din derslerinden muaf olması için Hristiyan olduklarını kanıtlamak zorundadırlar. Yeni oluşturulacak kimliklerde din hanesinin bulunmaya devam edeceğinin belirtilmesi büyük hayal kırıklığına neden olmuştur.

 

Malatya Davası
2007 yılında Malatya’da üç Hristiyanın acımasızca katledilişinin üzerinden neredeyse 9 yıl, davanın başlamasının üzerinden 8 yıl geçmiştir. Rapor dönemi itibari ile 109 duruşma yapılmıştır.

Mart 2014’te çıkarılan, tutukluluğu beş yıl ile sınırlayan yasayla, olay yerinde suç üstü ve suç aletleri ile yakalanan beş zanlı başta olmak üzere tüm sanıklar tutuksuz yargılanmaya devam etmektedir[12]. Protestan toplumu dava sürecinin uzatılarak davanın sonuçsuzluğa gitme endişesi yaşamaktadır. Ayrıca bu tür davalarda görülen cezasızlık hali benzer acı olayların yaşanması ve faillere cesaret verme endişesine neden olmaktadır. Süren davanın maddi gerçeği ortaya çıkararak kısa sürede sonuçlanmasını, gerek aileler, gerekse Protestan toplumu beklemektedir.

 

Diyalog
2015 yılında Hükümet tarafından veya resmi kurumlar tarafından düzenlenen dini grupların davet edildiği toplantılara Protestan toplumu/kilise temsilcileri davet edilmemiştir. Protestan toplumu başta Hükümet, TBMM ve belediyeler olmak üzere tüm kamu kurumları ile ilişkilerin gelişmesine önem vermeye devam etmektedir.

 

Tavsiyeler
Hükümet veya kamu kuruluşlarının Protestan toplumunu ilgilendiren konulardaki çalışmalarında toplumumuz ile diyalog halinde olması, önyargıların aşılmasına ve sorunların çözülmesine katkı sunacaktır.

  • Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarının 2015 yılında da devam etmiş olması üzücüdür. Özellikle şikayet konusu olan suçlarda, süreç hakkında mağdurların ve toplumun bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
  • Türkiye’de tarihsel olarak kilise binaları bulunmayan Protestan toplumu için ibadet yeri kurma sorunu, yıllardır devam eden ve bir türlü çözüme kavuşturulamamış, dini dışavurma hakkının temel bir unsuru olarak güncelliğini korumaktadır. Bu konuda acil olarak merkezi ve yerel yetkililerin gereken adımları atmaları gerekmektedir. Hristiyanların da mescit benzeri küçük ibadet yeri kurulabilmesinin önü açılmalıdır. Belediyeler, Kültür Bakanlığı ve diğer resmi kuruluşlar, ellerinde bulunan ve amacı dışında kullanılan kilise binalarını en azından pazar günleri ve/veya dini bayramlarda kilise cemaatlerinin kullanımına açmalıdır.Her zaman ayrımcılık riski oluşturan, kimlik kartlarındaki ve kayıtlardaki din hanesi kaldırılmalıdır.
  • İnsan Hakları eğitimi çerçevesinde, ilgili kamu görevlilerine din ve vicdan özgürlüğü hakkının içeriği konusunda eğitim verilmelidir.
  • Okul kitaplarında, özellikle “misyonerlik” başlıkları altında yer alan ayrımcı ifadelerle dolu, Hristiyanlara karşı nefret ve önyargı oluşturan bütün veri ve açıklamalar kaldırılmalı, bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı ve uygulama denetlenmelidir.
  • Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Hristiyan ailelerin ve çocukların maruz kaldıkları ve maruz kalma riskleri bulunan sosyal baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikayet edilmesini beklemeden, okullarda ve sınıflarda gayrimüslim öğrencilerin haklarını gözetmesi ve okulları muafiyet konusunda düzenli olarak bilgilendirmesi beklenmektedir.
  • Seçmeli derslerle ilgili düzenlemeler yapılırken, okullardaki gayrimüslim öğrenciler de dikkate alınarak, İslam dini içerikli olmayan seçmeli derslere mutlaka yer verilmelidir.
  • Toplum içinde farklı dinlere mensup kişilere karşı anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla olmak üzere, merkezi ve yerel yönetimlerce aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.
  • İfade özgürlüğü sınırları içinde, medyada yer alan hoşgörüsüzlüğe ve ayrımcılığa neden olabilecek yazılı ve görsel yayınlar hakkında, hızlı ve etkin bir şekilde denetim mekanizması kurulması ve medyanın kendi içinde bir ‘etik yayıncılık kodu’ oluşturması gerekmektedir.

Saygılarımızla,
Protestan Kiliseler Derneği


[1]
  Ocak 2009 tarihinden itibaren, 1989’da kurulan ‘Türkiye Protestan Kiliseler Birliği (TeK)’, bir dernek olarak ‘Protestan Kiliseler Derneği’ adı altında faaliyetini sürdürmektedir.

[2]  http://www.protestankiliseler.org/?page_id=638

[3]  Raporun Protestan toplumu ile sınırlı olmasının nedeni, kaynaklarımızın kısıtlı oluşu ve en iyi bu toplumu tanımamızdır. Toplumumuz, herkes için inanç özgürlüğünü savunmaktadır. Bu hak inanmama özgürlüğünü de içermektedir.

[4] http://www.hurriyet.com.tr/tehdit-var-onlem-yok-30012630

[5] Tehdit mesajlarında kullanılan Kuran ayetlerinin Arapça ve İngilizcesi de mesajın içeriğinde bulunmaktadır. Ayrıca Youtube video linki videonun daha fazla yaygınlaşmaması için verilmemiştir.

[6] http://www.haberler.com/isid-den-turkiye-ye-karsi-intikam-operasyonu-8018347-haberi/

[7] Protestan cemaatinin ibadet yeri sorununa ilişkin uzun rapora  http://www.protestankiliseler.org/?p=802 adresinden ulaşabilirsiniz.

[8] Bazı tarihi kiliselerde yılda bir kez Ortodoks cemaatlere izin verilmektedir. Sümela Manastırı, Ahtamar Kilisesi vb.

[9]  MEB İlköğretim 8. sınıf “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” ders kitabı, sayfa 205, Devlet Kitapları Yayınları. ISBN: 978-975-11-3073-0

[10] Ülkemizde Protestan toplumunun büyük kısmının kimliklerinde İslam yazmakta veya boş bırakılmaktadır. Muafiyet hakkının daraltılması birçok aileyi çok yakından etkilemektedir. Hristiyan Mültecilerin bu dersi almaya zorlanması ayrıca dikkat edilmesi gereken bir noktadır.

[11] Okul yönetiminin, çocuğun ve ailelerin olumsuz sonuçlarla karşılaşmaması için detay verilmemektedir.

[12] Sanıklardan Bülent Varol Aral’ın tutukluluk hali devam etmektedir. Ancak tutukluluk nedeni dava dosyası değil, mahkeme heyetine tehdit ve hakarettir.

Kategori:Raporlar

İbadet Yeri Raporu

4 Nisan 2015 tarihinde eklenmiştir.

İbadet Yeri Raporu dosyasını okumak için tıklayın

Kategori:Raporlar

2014 Hak İhlalleri Raporu

7 Ocak 2015 tarihinde eklenmiştir.

Giriş ve Özet

Protestan Kiliseler Derneği,[1] 2007 yılından itibaren Türkiye’deki Protestan toplumunun durumunu ortaya koyan izleme raporları[2] yayınlamaktadır. Protestan Kiliseler Derneği, inanç ve fikir özgürlüğüne büyük önem vermekte, herkes için ve her yerde hayata geçmesini istemekte ve bunun için çaba sarf etmektedir. Her yıl yayınlanan, Protestan toplumunun durumunu ortaya koyan, izleme raporlarının bu amaca hizmet etmesini istemektedir.

Ulusal ve uluslararası yasalarda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer verilen en temel insan haklarından olan din ve inanç özgürlüğü, genel olarak ülkemizde uluslararası insan hakları ve anayasal güvence altındadır. Ancak 2014 yılında da Protestan toplumu açısından bazı temel sorunlar varlığını sürdürmüştür. Türkiye’de inanç özgürlüğünün gelişmesine katkı sağlaması amacıyla, Protestan toplumunun 2014 yılında din ve inanç özgürlüğü açısından yaşamış olduğu bazı deneyimleri, sorunları ve olumlu gelişmeleri ortaya koyan bir rapor hazırlanmıştır.[3] 2014 yılındaki durum kısaca şöyle özetlenebilir:

  • Protestan Hristiyanlara yönelik nefret suçları 2014 yılında da devam etmiş, Protestanlara ve kiliselerine yönelik fiziksel saldırılar görülmüştür.
  • İbadet yeri kurma ve ibadet için kullanılan mekânların kullanımını sürdürme ve var olan ibadethaneleri kullanma talepleri ile ilgili sorunlar devam etmektedir.
  • Dernekleşme, Protestan toplulukların tüzel kişilik kazanmasına kısmi bir yarar sağlamış olsa da tam olarak istenilen çözümü getirememiştir. Ancak Protestan toplumunda dernekleşerek tüzel kişilik kazanma eğilimi 2014 yılında da sürmüştür.
  • Okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersleri ve özellikle müfredata yeni konan İslam Dini içerikli seçmeli dersler çerçevesinde halen bazı sorunlar yaşanmaktadır.
  • Hristiyan öğrenciler için okullarda seçmeli olarak öğretilmesi düşünülen Temel Dini Bilgiler dersine ait ders kitabı hazırlanmış ve Milli Eğitim Bakanlığı onayına sunulmuştur. Ders kitabının onaylandığı bildirilmesine rağmen bu konuda bir ilerleme olmamıştır.
  • 2014 yılında da, Hristiyan din görevlisi yetiştirme hakkının korunması yönünde herhangi bir ilerleme olmamıştır.
  • Bazı yabancı uyruklu Protestan din adamları ve cemaat üyeleri, vize alamamaları nedeni ile Türkiye’yi terk etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu konuda bazı mahkemeler açılmış ve bir kısmı kazanılmıştır.
  • Kimliklerde bulunan din hanesi 2014 yılında da varlığını sürdürmeye ve ayrımcılık açısından risk oluşturmaya devam etmektedir.
  • Malatya’da üç Hristiyan’ın 2007 yılında öldürülmesi ile ilgili dava belirsiz şekilde devam etmektedir. Olay yerinde, suçüstü yakalanan beş fail sanığın uzun tutukluluk nedeni ile denetimli serbestlik çerçevesinde serbest bırakılması Protestan toplumunda travma etkisi yapmış ve adalete olan inancı sarsmıştır.

2014 yılında bazı Doğuş Bayramı (Noel) kutlamalarının kamuya açık alanda ve toplum içinde yapılması talebine karşılık izin konusunda sorun yaşanmamıştır. Kutlamalar sırasında herhangi bir taciz veya engelleme ile karşılaşılmamış olması ve bayram kutlamalarının halkla iç içe gerçekleştirilmiş olması son derece sevindiricidir. Bazı belediyelerin bu kutlamalara destek vermesi, büyük toplantı salonlarını ücretsiz tahsis etmeleri ve bu toplantılara katılım göstermeleri Protestan toplumu açısından olumlu gelişmeler olarak bildirilmiştir.

Nefret Suçları, Sözlü ve Fiziksel Saldırılar

  • 19 Ocak 2014 tarihinde, İstanbul Ataşehir Yeni Umut Kilisesinin üyelerinin toplantı yaptığı evin kapısına tehdit notu asılmıştır. Yıl içinde kilise binasının tabelası üç defa kırılmış ve yenilenmek zorunda kalmıştır.
  • 09 Mart 2014 tarihinde, İstanbul Kadıköy Uluslararası Kilisesi’nin(KUT) camları kırılmıştır. Olay Malatya Zirve Yayınevi Davası cinayet sanıklarının tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmasının hemen ardından gerçekleşmiş ve tedirginliğe neden olmuş. Ancak zanlı daha sonra kamera kayıtları aracılığı ile yakalanmış ve sarhoş olduğu anlaşıldığından hakkında şikayetçi olunmamıştır.
  • 28 Nisan 2014 tarihinde, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan bir kişi, kardeşinin Hristiyanlığı seçmesi nedeni ile Mardin’deki Protestan Kilise Önderine küfür ve hakaretlerde bulunarak tehdit etmiştir. Söz konusu şahıs kilise önderinin uyarılarına rağmen hakaret ve tehditlere devam etmiş; bunun üzerine hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Şahsın birkaç hafta sonra özür dilemesi üzerine kilise önderi şikayetini geri çekmiştir.
  • 23 Mayıs 2014 tarihinde, sosyal medya aracılığıyla İstanbul Bahçelievler Presbiteryen Lütuf Kilisesi’ne saldırı yapılacağı tehdidinde bulunulmuştur. Konu emniyet yetkililerine bildirilmiş ancak tehdidin kaynağı ortaya çıkarılamamıştır.
  • 28 Mayıs 2014 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bir milletvekilimiz Diyarbakır Kilisesi’nin internet sitesine girmek istemiş ancak girememiştir. Sebebini araştırdığında TBMM internet ağında Diyarbakır Kilisesi ve birkaç daha kilise internet sitesinin “pornografik” içerik nedeni ile sansürlendiği ortaya çıkmıştır. Kilise sitesinin sansürlenmesi ve yanı sıra böyle bir niteleme, Protestan toplumunu incitmiştir. Gösterilen tepki üzerine TBMM sistemsel bir sorun olduğunu belirtmiş ve sorun düzeltilmiştir.
  • 15 Haziran 2014 tarihinde, Kayseri Erciyes Üniversitesi’nde bir Hristiyan erkek öğrenci, sosyal paylaşım sitelerinde yazdıkları ve Hristiyanlık propagandası yaptığı gerekçesi ile bir kısım okul öğrencisi ve öğrenci olmayan başka kişilerce tehdit edilmiştir. Söz konusu kişiler öğrenciyi bir arabaya bindirmeye çalışmış ve tehdit etmişlerdir. Konu savcılığa bildirilmiş ancak bir gelişme olmamıştır. Söz konusu öğrenci, tehditler ve okula adapte olamaması nedeni ile okulu bırakmıştır.
  • 07 Aralık 2014 tarihinde Kadıköy Uluslararası Kilisesi(KUT) ve Kutsal Kitap Bilgilendirme Derneği’nin bulunduğu binada akşam saatlerinde yangın çıkmış; yangının yavaş ilerlemesi sayesinde itfaiye yangına zamanında müdahale edebilmiştir. Yangının çıktığı katta büyük maddi hasar oluşmuştur. İtfaiye yangının kaza sonucu çıktığını belirtse de, daha sonra izlenen kamera görüntülerinde şüpheli bir şahsın görünmesi ve daire kapısının zorlanmış olması kundaklama şüphesini güçlendirmiş ve suç duyurusunda bulunulmuştur. Ancak şüpheli şahıs hala yakalanamamıştır.
  • 2014 yılı içerisinde, Mardin’de Diyarbakır Protestan Kilisesi, Mardin Temsilciliğini gösteren tabelalar kimliği belirsiz kişilerce beş kez kırılmış, yenisi ile değiştirilmiştir. Bu durumun önüne geçebilmek için güvenlik kameraları yerleştirilmiştir. Aynı kilisenin Ağustos, Eylül aylarında bir sinemada “İsa Mesih’in Yaşamı” adlı filmin tanıtımı için astıkları afişlerin büyük kısmı yerlerinden sökülerek yırtılmıştır[4].
  • 2014 yılı içerisinde Samsun’da bulunan Agape Kilisesi’nde kimliklerini gizleyerek, kendilerini Hristiyan olarak tanıtan bazı kişiler, topluluk üyesi kişilerin görüntülerini ve kimlik bilgilerini almışlar ve bu bilgileri, topluluk üyelerinin aileleri ve işyerleri ile paylaşarak üzerlerinde baskı oluşturmuşlardır.[5]
  • 2014 yılı Temmuz ayında Mardin’de biri 4 yıl, diğeri 6 yıldır kiliseye katılan iki kişinin Jitem tarafından Kiliseye yerleştirildikleri ve istihbarat faaliyetlerinde bulundukları, kişilerden birinin itirafı üzerine ortaya çıkmıştır. Kişiler bu durumu itiraf edip topluluktan ayrılmıştır. Bu kişilerin verdikleri yanlış bilgiler ile cemaat üyelerinin fişlendiği, bazı yabancı uyruklu kilise üyelerinin sınır dışı edildiği anlaşılmıştır.
  • Kamuya yansımış yukarıdaki ihlaller dışında İstanbul’da tehdit, taciz ve saldırı haberleri tarafımıza iletilmiş, adli birimlere ve kolluk güçlerine resmi olarak yansıtılmadığından rapor içinde ayrıntısına yer verilmemiştir.

İbadet Yeri Kurma Hakkına İlişkin Sorunlar[6]

Din ve İnanç özgürlüğünün önemli bir parçası olan yasal olarak ibadet yeri kurma konusunda sorunlar 2014 yılında da geçmiş yıllara benze şekilde Protestanlar için devam etmiştir. 2003 yılında Avrupa Birliği 6. Uyum Paketi çerçevesinde, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yapılan değişikliklerde, ‘cami’ kelimesi yerine kullanılan ‘ibadet yeri’ sözcüğü ile gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadet yeri ihtiyaçlarının karşılanabilmesi hedeflenmiştir. Ancak, Türkiye’deki Protestan toplumunun ibadet yeri edinmedeki olumsuz tecrübeleri, bu olumlu yasal gelişmelerin yorum ve uygulanmasında Protestan toplumunun ciddi engeller ve hak ihlalleri ile karşılaştığını ve yasal haklarını kullanamadığını ortaya koymaktadır. Konu ile ilgili önemli sorunlardan biri de, belediyelerin oy kaybetme korkusu ve idarecilerin ‘kilise yapılmasını onaylayan kişi’ olmak istememesi nedeniyle, ibadet yeri başvurularının reddedilmesi veya bürokratik süreç içinde sonuçsuzluğa terk edilmesidir. Geçmiş yıllarda yapılan başvuruların olumsuzlukla sonuçlanması veya hala sonuçlanmaması bu durumun belirgin kanıtıdır. Ayrıca kilise kurulması veya onaylanması taleplerinin, başvurunun yapıldığı kurumlar tarafından, sadece İslam inancının temsilcisi olduğunu belirten ve bu konuda çalışmalar yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönlendirilmesi veya Başkanlıktan görüş istenmesi de dikkat çekmektedir. Tüm bunların yanında, resmi kuruluşların tasarrufunda bulunan ve amacı dışında kullanılan tarihi kilise binalarından pazar günleri ve/veya bayram günlerinde dahi Hristiyan toplulukların yararlanması engellenmektedir. Protestan toplumunun önemli bir kısmı bu sorunu dernekler kurarak veya var olan derneklerin veya vakfın temsilciliğini alarak aşmaya çalışmaktadır. Ancak bu durumda bu mekânlar ibadet yeri olarak tanınmamakta, dernek yeri olarak kabul edilmektedirler. İbadet yeri statüsüne sahip mekânlar için sağlanan kolaylık ve avantajları kullanamamaktadırlar.

  • Kayseri Büyükşehir Belediyesi kullanımında olan ve geçmişte spor salonu olarak kullanılan tarihi Meryem Ana Kilisesi’nin, Kayseri’de yaşayan Hristiyan vatandaşların ibadet yeri ihtiyaçlarının karşılanması için kendilerine tahsis edilmesi konusunda İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı’nın başvurusuna henüz bir yanıt verilmemiştir. Ancak Büyükşehir Belediyesi ile yapılan görüşmelerde, resmi bir cevap olmamakla birlikte, kilisenin müze olacağı veya camiye çevrileceği belirtilmiştir.
  • İstanbul Üsküdar Son Buyruk Kilisesi’nin toplandığı binanın ibadet için uygun olmadığı, başvurulması durumunda ibadet yeri için kolaylık sağlanacağı Üsküdar Kaymakamlığı tarafından Üsküdar Son Buyruk Kilisesi’ne resmi yazı ile bildirilmiştir. Kilise binayı boşaltmak zorunda kalınca Üsküdar Belediye’sine yazı eki ile başvuruda bulunmuştur. Üsküdar Belediyesi bütün ibadet yerlerinin kullanılmakta olduğunu ve bu nedenle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne başvurulması gerektiği bildirmiştir. Kilise Büyükşehir’e başvurmuş ancak herhangi bir cevap alamamıştır. Kilise halen toplantı yeri sorunları yaşamaktadır.
  • 25 Ağustos 2014 tarihinde, Gaziantep Yeni Yaşam Kilisesi’nin yabancı uyruklu önderine, kilisede çalışmadığı halde, vaaz verdiği ve kiliseye önderlik ettiği gerekçesi ile kaçak çalışma cezası verilmiş ve kendisi sınır dışı edilmek istenmiştir. Kilise binası da Gaziantep Büyükşehir Belediyesi görevlileri tarafından kaçak işyeri tutanağı tutularak mühürlenmiş ve kapatılmıştır. Kaçak çalışma ve sınır dışı kararına mahkeme aracılığı ile itiraz edilmiş ve kazanılmıştır. Ancak Kilise kapalı tutulmaya devam edilmiştir.

Uzun yıllardır yaşanan benzer tecrübeler, Protestan toplumunda, hukuki prosedürü izleyerek kilise kurma veya inşa etme hakkının pratikte mümkün olmadığı, bu hakkın sadece kağıt üzerinde kaldığı inancını kökleştirmiştir.

Dini Yayma Hakkı

2014 yılı içerisinde bu hakkın yasal olarak kullanılmasında çeşitli sorunlar yaşanmıştır. Çoğunluğun inancı dışındaki grupların inançlarını yayma girişimleri tehdit olarak algılanmaya devam edilmektedir. İlköğretim 8. Sınıf ‘İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ kitabının[7], Ulusal Tehditler kısmında yer alan ‘Misyonerlik Faaliyetleri’ başlığı İnanç yaymanın ulusal tehdit olarak yer almaya devam ettiğini göstermektedir. Bu bölümün kaldırılması ile ilgili 2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile yazışmalar yapılmıştır. Bu ve benzeri bölümlerin toplumda Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlüğü arttırdığının, çeşitli saldırılara yol açtığının ifade edilmesine rağmen talebimizle ilgili olumsuz yanıt alınmıştır[8].

  • 4 Ekim 2014 tarihinde, İzmir’de inancını paylaşan yabancı uyruklu bir grup “misyonerlik” yapıldığı gerekçesi ile gözaltına alınmıştır. Gözaltında iken inançlarını paylaşmamaları aksi halde sınır dışı edilecekleri belirtilerek serbest bırakılmışlardır.
  • 22 Aralık 2014 tarihinde, İstanbul Ataşehir Yeni umut Kilisesi önünde bulunan Hristiyanlık içerikli kitapların bulunduğu kitap standı kimliği belirsiz kişilerce yerinden sökülüp atılmıştır.
  • 24 Aralık 2014 tarihinde, Antalya İncil Kilisesinin gerekli izinleri alarak halka açık alanda kutladıkları Noel Bayramı etkinliği sırasında bir İncil standına, dağıtım yapıldığı gerekçesi ile polis ve zabıta ekipleri tarafından müdahale edilmiş ve stand kaldırılmıştır. Etkinliğin devamına izin verilmiştir.

Zorunlu Din Dersi

2014 yılında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi (DKAB) ile ilgili muafiyet hakkını kullanma konusunda bildirilen şikâyetlerde geçen yıla göre artış gözlemlenmiştir.

İstanbul, İzmir, Antalya’da birden çok vakada Hristiyan çocukların muafiyet hakkını kullanmada zorluk çıkarma, aileyi çocuğun DKAB dersine katılması konusunda zorlama, DKAB dersine giren öğrenciye Kelime-i Şahadet getirtme vb. şikayetler aileler tarafından tarafımıza bildirilmiştir. Ailelerin ve Derneğimizin okul yönetimleri ile görüşmeleri neticesinde sorunların büyük kısmı çözülmüştür.

İstanbul Sancaktepe ilçesinde bir İlköğretim okulunda 5. Sınıfa giden bir Hristiyan kız öğrenci DKAB dersine katılmak istememiştir. Okul yönetimi mevzuatta olmamasına rağmen ailesinden dilekçe istemiştir. Ailesi 18 Eylül’de dilekçeyi okul yönetimine vermiştir. Okul yönetimi bu konuda kendilerinin karar veremeyeceğini konuyu ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne taşıyacaklarını belirtmiştir. Cevap gelene kadar öğrencinin derse girmesi gerektiği aileye bildirilmiştir. Aile sürekli gelişmeler hakkında okuldan bilgi almaya çalışmış ancak ilgili Müdür yardımcısı sürekli şekilde “cevap gelmedi, isterseniz bir dilekçe daha yazın, kızımız da derse girmeye devam etsin” cevabını vermiştir. Sınavların başlaması ve karne dönemine yaklaşılması nedeni ile dilekçe tarihinden yaklaşık 2,5 ay sonra veli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gidip dilekçenin durumunu öğrenmek istemiştir. Cevap olarak dilekçe tarihinden bir gün sonra ilgili okula muafiyet hakkının sağlanması gerektiği ile ilgili cevap yazıldığı bildirilmiştir. Bunun üzerine yapılan araştırmada ilgili okulun Müdür Yardımcısının kendi insiyatifi ile yazıyı işleme koymayıp öğrenciyi DKAB dersine girmeye zorladığı anlaşılmış ve müdür muavini hakkında şikayette bulunulmuştur. Okul Müdürü aileden özür dilemiş ve muafiyet hakkı sağlanmıştır.

2014 yılında da Ortaöğretim(TEOG) ve Yükseköğretim giriş sınavlarında DKAB dersi içeriğinden soru geleceği ve muafiyet hakkını kullanan öğrencilerin bu durumdan olumsuz etkileneceği endişeleri aileler tarafından sıklıkla bildirilmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı ve ÖSYM bu konuda tatmin edici ve net açıklamalar yapmalıdır.

2014 yılında seçmeli İslam dini içerikli derslerin öğretmen olmadığı, sınıf olmadığı, yeterli öğrencinin başka dersleri seçmediği gerekçesi ile Hristiyan öğrencilerin bu dersi seçmeye zorlandığı İzmir, Kayseri, Van, Diyarbakır da birden çok vakada tarafımıza bildirilmiştir.

Okullarda 5. ve 6. sınıf Hristiyan öğrencilerin, kendi inançlarını öğrenebileceği seçmeli ders çalışmalarının başlanmış, dersin müfredatı ve kitabının hazırlanması çalışmaları 2014 yılında tamamlanmış ve Milli Eğitim Bakanlığı’na sunulmuştur. Ancak bu konuda herhangi bir gelişme olmamıştır. Bu projenin en kısa zamanda uygulamaya geçirilmesi beklenmektedir.

Din Görevlisi Yetiştirememe Sorunu

2014 yılında da, Türkiye’deki mevcut yasalar, Hristiyan din görevlisi yetiştirilmesine veya herhangi bir şekilde dini topluluk üyelerinin eğitilmesi amacıyla dinsel eğitim verecek okullar açılmasına olanak vermemektedir. Oysa din görevlisi yetiştirme hakkı, din ve inanç özgürlüğünün temel taşlarından biridir. Protestan toplumu bu sorunu şimdilik usta çırak yöntemi, yurt içinde verilen seminerler ve yurt dışına öğrenci gönderme gibi yöntemlerle çözmeye çalışmaktadır.

Tüzel Kişilik / Örgütlenme Hakkı

Tüzel Kişilik sorunu Türkiye’deki özellikle azınlık grupları olmakla birlikte tüm dini grupların sorunudur. Protestan toplumu ağırlıklı olarak bu sorunu dernekler kurarak veya kurulu bir derneğin temsilciliğini alarak çözmeye çalışmaktadır. 2014 yılı itibariyle, Protestan toplumu üyelerinin kurduğu 1 vakıf 32 kilise derneği ve bunlara bağlı 16 temsilcilik bulunmaktadır. Dernekleşme eğilimi devam etmektedir. Dernekler ‘kilise’ veya ‘ibadet yeri’ olarak kabul edilmemektedir. Ancak kilise kurmak için tüzel kişiliğe sahip olma zorunluluğunun olduğu, 2004 yılında dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından belirtilmiştir.[9] Dini toplulukların tüzel kişilik kazanma sorunu tam olarak çözüme kavuşturulamamıştır ve mevcut yasal yol, toplulukların ‘dini topluluk’ olarak yasal bir kimliği olmasına fırsat vermemektedir. Buna ek olarak, mevcut ‘dernekleşme’ yolu, pek çok küçük kilise için karmaşık ve uygulaması zor görünmekte ve küçük topluluklar dernekleşme yolu ile yasal bir kimlik edinme konusunda çaresizlik yaşamaya devam etmektedirler.

İnancı Açıklama Zorunluluğu

2014 yılında da kimliklerdeki din hanesi varlığını sürdürmüştür. Kimliklerdeki din hanesi, kişileri inançlarını açıklamaya zorlamakta ve yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşılaşma riskini artırmaktadır. İnancın kimliğe yazılmasının seçmeli olması da sorunu çözmemektedir. Örneğin, din derslerinden muafiyet hakkını kullanmak isteyenler bu haneyi boş bırakma olanağına sahip değildir, çünkü bu kişiler çocuklarının din derslerinden muaf olması için Hristiyan olduklarını kanıtlamak zorundadırlar. Yeni oluşturulacak kimliklerde din hanesinin olmamasını beklemekte ve talep etmekteyiz.

Ayrımcılık

Hristiyanlara yönelik ayrımcılık, hem bireysel hem de topluluk düzeyinde devam etmektedir. Kimliklerde bulunan din hanesi, gündelik yaşamda ayrımcılık riskini artıran bir unsur olmaya devam etmektedir. Ayrımcılığın Protestan toplumu tarafından içselleştirilmiş olması, kanıtlamaya dair zorluklar, bu konuda mevzuat ve uygulamanın zayıf olması, ayrımcılık konusunda şikayet ve davaların yokluğunu açıklamaktadır. Ayrımcılık ile Mücadele ve Eşitlik Kanun Tasarısı olumlu bir gelişme olarak görülmektedir. Bir an önce yasalaşması beklenmektedir. Protestan Kiliseler Derneği Türkiye Protestan toplumunun da ayrımcılık konusunda farkındalık yaratmak için 2014 yılında 6 şehirde seminerler vermiştir.

  • 2014 Aralık ayında İstanbul Protestan Kiliseler Vakfı, Adapazarı’nda halka açık bir Noel Bayramı Kutlaması için başvuruda bulunmuş ve kamuya ait bir kültür merkezi kiralanmıştır. Ancak daha sonra kutlama tarihinde salonun tadilata alınacağı bildirilmiş ve kutlama iptal edilmek zorunda bırakılmıştır.
  • 2014 Aralık ayında, İstanbul Aile Yaşam Kilisesi Derneği, dernek merkezlerinde Noel Bayramı kutlaması yapacaklarını yazılı dilekçe ile Sancaktepe Kaymakamlığı’na bildirmiştir. Ancak bunu yapmalarına izin vermeyecekleri, kaymakamın onaylamadığı, kendilerine sözlü olarak bildirilmiş. Kaymakam ile yapılan görüşmede konunun tekrar ele alınacağı bildirilmesine rağmen bir herhangi gelişme yaşanmamıştır.

Malatya Davası

2007 yılında Malatya’da üç Hristiyanın acımasızca katledilişinin üzerinden neredeyse 8 yıl, davanın başlamasının üzerinden 7 yıl geçmiştir. 25 Aralık 2014 itibari ile 100 duruşma yapılmıştır.

Mart 2014’de çıkarılan, tutukluluğu beş yıl ile sınırlayan yasa ile olay yerinde suçüstü ve şuç aletleri ile yakalanan beş zanlı tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır. Bu durum Protestan toplumunda büyük bir travmaya neden olmuş ve adalete olan inancı sarsmıştır. Katil zanlısı sanıkların serbest bırakılması ile aynı anda mahkeme heyetinin bütünüyle değişmesi 140 bin sayfayı aşan dosya büyüklüğü düşünüldüğünde Protestan toplumu açısından dava sürecinin uzatılarak davanın sonuçsuzluğa gitme endişesi yaşanmaktadır. Süreç içinde endişeler başta Adalet Bakanlığı olmak üzere gerekli yerler ile paylaşılmıştır. Süren davanın maddi gerçeği ortaya çıkararak kısa sürede sonuçlanmasını, gerek aileler, gerekse Protestan toplumu beklemektedir.

Diyalog

İstenilen düzeyde olmamakla birlikte Protestan toplumu 2014 yılında Sivil toplum kuruluşları, Hükümet, başta belediyeler olmak kamu kuruluşları ile ilişkilerin gelişmesine önem vermiştir.

2014 yılında, yurt genelinde, bazıları açık havada, kamuya açık olarak yapılan Diriliş(Paskalya), Doğuş Bayramı (Noel) kutlamalarında gözle görülür artış yaşanmıştır. İzin konusunda genellikle bir problem yaşanmaması ve etkinliklerin çoğunun sorunsuz geçmesi önemli ve olumlu bir gelişmedir. Birçok belediyelerin, belediyeye ait salonların ve merkezlerin ücretsiz şekilde kullanımını bayram etkinlikleri için kiliselere tahsis etmesi olumlu bir gelişme olarak görülmektedir.

Yeni Anayasa çalışmalarının durması hayal kırıklığı yaratmıştır.

Tavsiyeler

  • Hükümet veya kamu kuruluşlarının Protestan toplumunu ilgilendiren konulardaki çalışmalarında toplumumuz ile diyalog halinde olması, önyargıların aşılmasına ve sorunların çözülmesine katkı sunacaktır.
  • Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarının 2014 yılında da devam etmiş olması üzücüdür. Nefret suçlarının (hangi topluluklara yönelik olduğu da dahil olacak şekilde) Adalet Bakanlığı’nca etkin bir şekilde kaydedilmesi ve her şeyden önce bu suçların işlenmesine zemin hazırlayan nedenlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
  • Nefret Suçları Yasası çıkartılmalı, etkin soruşturma yapılmalı ve nefret suçlarında cezasızlık yaygın hale gelmemelidir.
  • Ayrımcılığa karşı geniş kapsamlı ve etkili bir yasa çıkarılmalıdır.
  • Türkiye’de tarihsel olarak kilise binaları bulunmayan Protestan toplumu için ibadet yeri kurma sorunu, yıllardır devam eden ve bir türlü çözüme kavuşturulamamış, dini dışa vurma hakkının temel bir unsuru olarak, güncelliğini korumaktadır. Bu konuda acil olarak merkezi ve yerel yetkililerin gereken adımları atmaları gerekmektedir. Hristiyanların da mescit benzeri küçük ibadet yeri kurulabilmesinin önü açılmalıdır. Belediyeler, Kültür Bakanlığı ve diğer resmi kuruluşlar, ellerinde bulunan ve amacı dışında kullanılan kilise binalarını en azından pazar günleri ve/veya dini bayramlarda kilise cemaatlerinin kullanımına açmalıdır.
  • Her zaman ayrımcılık riski oluşturan, kimlik kartlarındaki ve kayıtlardaki din hanesi kaldırılmalıdır.
  • Güvenlik kuvvetleri, inanç yayma hakkı ve Müslüman olmayan vatandaşların hakları konusunda bilgilendirilmeye devam edilmeli, temel hak ve özgürlüklerin “misyonerlik yapılıyor” gerekçesiyle kamu görevlileri veya başka kişiler tarafından gasp edilmesine izin verilmemelidir.
  • Yabancı uyruklu kilise üyelerine yönelik, “misyonerlik yapıyor” gerekçesiyle, vize yenilememe ve sınır dışı etme uygulamalarına son verilmelidir.
  • İnsan Hakları eğitimi çerçevesinde, ilgili kamu görevlilerine din ve vicdan özgürlüğü hakkının içeriği konusunda eğitim verilmelidir.
  • Okul kitaplarında, özellikle “misyonerlik” başlıkları altında yer alan ayrımcı ifadelerle dolu, Hristiyanlara karşı nefret ve önyargı oluşturan bütün veri ve açıklamalar kaldırılmalı, bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı ve uygulama denetlenmelidir.
  • Milli Eğitimin Bakanlığı’nın, Hristiyan ailelerin ve çocukların maruz kaldıkları ve maruz kalma riskleri bulunan sosyal baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikayet edilmesini beklemeden, okullarda ve sınıflarda gayrimüslim öğrencilerin haklarını gözetmesi ve okulları muafiyet konusunda düzenli olarak bilgilendirmesi beklenmektedir.
  • Seçmeli derslerle ilgili düzenlemeler yapılırken, okullardaki gayrimüslim öğrenciler de dikkate alınarak, İslam dini içerikli olmayan seçmeli derslere mutlaka yer verilmelidir.
  • Toplum içinde farklı dinlere mensup kişilere karşı anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla olmak üzere, merkezi ve yerel yönetimlerce aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.
  • İfade özgürlüğü sınırları içerisinde, medyada yer alan hoşgörüsüzlüğe ve ayrımcılığa neden olabilecek yazılı ve görsel yayınlar hakkında, hızlı ve etkin bir şekilde denetim mekanizması kurulması ve medyanın kendi içinde bir ‘etik yayıncılık kodu’ oluşturması gerekmektedir.

Saygılarımızla,
Protestan Kiliseler Derneği

[1]              Ocak 2009 tarihinden itibaren, 1989’da kurulan ‘Türkiye Protestan Kiliseler Birliği(TeK)’, bir dernek olarak ‘Protestan Kiliseler Derneği’ adı altında faaliyetini sürdürmektedir.

[2]           http://www.protestankiliseler.org

[3]              Raporun Protestan toplumu ile sınırlı olmasının nedeni, kaynaklarımızın kısıtlı oluşu ve en iyi bu toplumu tanımamızdır. Toplumumuz, herkes için inanç özgürlüğünü savunmaktadır. Bu hak inanmama özgürlüğünü de içermektedir.

[4] Norveç Helsinki Komitesi, İnanç Özgürlüğü Girişimi Temmuz 2013- Haziran 2014 Türkiye’de İnanç Özgürlüğü Hakkını İzleme Raporu s.23

[5] A.g.e s. 12

[6] Protestan cemaatinin ibadet yeri sorununa ilişkin olarak Kasım 2008 tarihli ayrıntılı raporumuza web sitemizden ulaşılabilir. Maalesef bu rapordaki sorunlar güncelliğini korumaktadır. http://protestankiliseler.org/index.php/raporlar/6-turkiye-deki-protestan-cemaati-nin-ibadet-yeri-sorunu

[7]          MEB İlköğretim 8. sınıf “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” ders kitabı, sayfa 205, Devlet Kitapları Yayınları. ISBN: 978-975-11-3073-0

[8]              Bu konu ile ilgili yazışmaları İnternet sitemizde yer alan Duyurular kısmında bulabilirsiniz. www.protestankiliseler.org

[9] Çiçek: “Kilise için dernek kurun.” 22.06.2004 http://www.milliyet.com.tr/2004/06/22/siyaset/siy05.html

Kategori:Raporlar

Hakkını Bil, Hakkını Kullan, Hakkını Ara

9 Eylül 2014 tarihinde eklenmiştir.

PDF formatındaki bu bilgilendirmeyi okumak için tıklayın!

Kategori:Raporlar

2013 Hak İhlalleri İzleme Raporu

28 Ocak 2014 tarihinde eklenmiştir.

Giriş ve Özet
Protestan Kiliseler Derneği,[1] ulusal ve uluslararası yasalarda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer verilen en temel insan haklarından olan inanç ve fikir özgürlüğünün herkes için ve her yerde hayata geçmesini temenni etmekte ve bunun için çaba sarf etmektedir. Ülkemizde din ve inanç özgürlüğü, genel olarak uluslararası insan hakları ve anayasal güvence altındadır. Son yıllarda bu konuda önemli ve bazı alanlarda olumlu gelişmeler yaşanmakla birlikte, bazı temel sorunlar varlığını sürdürmektedir. Türkiye’de inanç özgürlüğünün gelişmesine katkı sağlaması amacıyla, Protestan toplumunun 2013 yılında din ve inanç özgürlüğü açısından yaşamış olduğu bazı deneyimleri, sorunları ve olumlu gelişmeleri ortaya koyan bir rapor hazırlanmıştır.[2] 2013 yılındaki durum kısaca şöyle özetlenebilir:

Hristiyanlara yönelik nefret suçları 2013 yılında da devam etmiş, Protestanlara ve kiliselerine yönelik fiziksel saldırılar görülmüştür. İbadet yeri kurma ve ibadet için kullanılan mekânların kullanımını sürdürme konusunda sorunlar devam etmektedir. Dernekleşme, toplulukların tüzel kişilik kazanmasına kısmi bir yarar sağlamış olsa da tam bir çözüm getirememiştir. Bazı olumlu gelişmeler olmakla birlikte, okullarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi (DKAB) dersleri ve müfredata yeni koyulan seçmeli dersler çerçevesinde bazı sorunlar yaşanmaya devam etmektedir. Ayrıca, 2013 yılında da, Hristiyan din görevlisi yetiştirme hakkının korunması yönünde herhangi bir ilerleme olmamıştır. Bazı yabancı uyruklu din adamları ve cemaat üyeleri vize alamamaları veya sınır dışı edilmeleri nedeni ile Türkiye’yi terk etmek zorunda bırakılmıştır. Kimliklerde bulunan din hanesi 2013 yılında da varlığını sürdürmeye ve ayrımcılık açısından risk oluşturmaya devam etmektedir. Malatya’da üç Hristiyan’ın 2007 yılında öldürülmesi ile ilgili dava devam etmektedir.

Öte yandan umut verici bazı olumlu gelişmelere dikkat çekmek gerekir. Önceki yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın okulları konuyla ilgili bilgilendirmesinin neticesinde, 2013 yılında zorunlu DKAB dersine Protestan öğrencilerin katılımının zorlanması ile ilgili şikâyetler azalmıştır. Ayrıca, 2012 yılında okullarda Hristiyan öğrencilere Hristiyanlık dersi verilmesi ile ilgili çalışmalar başlamış ve cemaatlerin katılımı ile ders kitabı ve müfredatı hazırlanmaya başlanmıştır. Ancak 2013 yılında kitap hazırlanmakla birlikte bu konuda henüz bir ilerleme olmamıştır. Protestan toplumu, diğer dini liderler ile birlikte Başbakanlığa davet edilmiş, Başbakan’a sorunlarını ve görüşlerini doğrudan ifade etme fırsatı bulmuştur. 2013 yılında, ibadet amaçlı kullanılan yerlere yönelik kapatılma girişimi olmamıştır.  2013 yılında bazı Doğuş Bayramı (Noel) kutlamalarının kamuya açık alanda ve toplum içinde yapılması talebine karşılık izin konusunda sorun yaşanmamıştır. Kutlamalar sırasında herhangi bir taciz veya engelleme ile karşılaşılmamış olması ve bayram kutlamalarının halkla iç içe gerçekleştirilmiş olması son derece sevindiricidir.

Nefret Suçları Kapsamında Sözlü ve Fiziksel Saldırılar
–      14 Ocak 2013 tarihinde, İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı’na bağlı İzmit Protestan Kilisesi önderine yönelik bir suikast hazırlandığı gerekçesiyle, İzmit’te, bir kısmı kilise toplantılarına devam eden 9 kişi gözaltına alınmıştır. Daha sonra bu şüphelilerden biri tutuklanmış, ikisi adli kontrol tedbirleri uygulanarak serbest bırakılmış, diğer şüpheliler de serbest bırakılmıştır. Olayın üstünden bir yıl geçmiş olmasına rağmen iddianame hazırlanmamış ve dosyaya gizlilik kararı verilmiştir. Dosyanın durumu hakkında bilgi alınamamakla birlikte dosyanın görevsizlik kararları ile İstanbul, İzmit savcılıkları arasında gidip geldiği, anlaşmazlığın giderilmesi için dosyanın Yargıtay’a gönderildiği belirtilmiştir. Kilise önderine koruma tahsis edilmemiştir. Bu bilinmezlik ve gizlilik kararı toplulukta tedirginlik yaratmaya devam ettirmektedir.

–      27 Nisan 2013 tarihinde, Kurtuluş Kiliseleri Derneği’nin İstanbul Ataşehir temsilciliğine 30-40 kişilik bir grup taşlar ve yumurtalar ile saldırmıştır. İçeriye girmeye çalışmalarına rağmen kapı kapalı olduğu için içeri giremeyen grup, kilise tabelası, cam ve temsilcilik girişine zarar vererek uzaklaşmıştır. İçerde dernek gönüllüsü bir bayan yalnız olduğundan dolayı büyük korku ve panik yaşamıştır. Dernek temsilciliği onarım yaparak çalışmalarına devam etmekle birlikte saldırganlardan kimse yakalanmamıştır. Koruma tahsis edilmemiştir.

–      05 Kasım 2013 tarihinde, Samsun Agape Kilisesi önderi, geçmişte kilise toplantılarına katılan bir genç tarafından telefon ile tehdit edilmiştir. Daha sonra bu kişinin silah teminine çalıştığı ve kilise önderine yönelik saldırı planladığı polis tarafından tespit edilmiş ve kişi gözaltına alınmıştır. Bu durum üzerine kilise önderi şikâyette bulunmuş ama yapılan aramalarda herhangi bir suç aleti bulunamadığından kişi serbest bırakılmıştır. Kişinin e-posta yolu ile tacize devam etmesi üzerine şikâyet yenilenmiştir. Ancak henüz bir gelişme olmamıştır. Kilise önderinin koruması devam etmektedir.

–      28 Kasım 2013 tarihinde, geçmişte Malatya Zirve katliamının tanıklarından ve mağdurlarından olan Protestan toplumu üyesi bir kişiye yönelik tehdit ve taciz telefonları üzerine suç duyurusunda bulunulmuş, numaralar gizli ve ankesörlü telefonlardan yapıldığı için henüz şüpheliler tespit edilememiştir. Savcılığın soruşturması devam etmektedir.

–      28 Kasım 2013 tarihinde, Ankara Kurtuluş Kilisesi önünde bir kişi bağırıp küfür ederek kiliseye girmeye çalışmış, polise haber verilmiş, ancak polisin geç gelmesi nedeni ile kişi yakalanamamıştır. Suç duyurusunda bulunulmuştur.

–      15 Aralık 2013 tarihinde, Ankara Kurtuluş Kilisesi’ne hırsız girmiş ve güvenlik kayıtlarının tutulduğu bilgisayar çalınmıştır. Suç duyurusunda bulunulmuş, ancak şüpheliler henüz yakalanamamıştır.

–      29 Aralık 2013 tarihinde, Mardin’de Hristiyanlığı seçen 24 yaşındaki bir genç erkek, akrabaları ve Suriye uyruklu bir kişi tarafından kaçırılarak ıssız bir yere götürülmüştür. Burada darp edilmiş ve boğazına bıçak dayanarak kelime-i şahadet getirip Müslümanlığa dönmemesi durumunda öldürüleceği belirtilmiştir. Korkuya kapılan genç kelimeyi şahadet getirip tekrar Müslüman olduğunu beyan ettikten sonra ailesine teslim edilmiştir. Hristiyan olduğu bilgisi akrabalarına ailesi tarafından bildirdiği için genç ailesine tepki göstermiş ve evden ayrılmak istemiş ve Mardin’de Protestan toplumuna önderlik eden E.P.’yi aramış, durumu anlatması üzerine kilise önderi genci almak için gencin yanına gitmiştir. Genci arabaya aldıktan sonra iki araba etraflarını sarmış ve kilise önderi polisi aramıştır. Polis gelene kadar kilise önderi darp edilmiş ve darp edilirken defalarca ölümle tehdit edilmiştir. Darp eden kişiler çevredeki insanları tahrik etmeye çalışmış ve bir linç ortamı oluşturulmak istenmiştir. Polisin gelmesi üzerine kilise önderi ve genç kurtarılmış ve darp olayına karışan bazı şahıslar gözaltına alınmıştır. Kilise önderi tehditler üzerine koruma talebinde bulunmuştur. Ancak henüz bir cevap verilmemiştir.

–      Protestan topluluğunun 3 önderinin olası saldırılara karşı polis koruması 2013 yılında da devam etmiştir.

–      Yargıya yansımış yukarıdaki ihlaller dışında Ankara, İstanbul, Şanlıurfa ve Gaziantep’te tehdit, taciz ve saldırı haberleri tarafımıza iletilmiş, adli birimlere ve kolluk güçlerine resmi olarak yansıtılmadığından rapor içinde ayrıntısına yer verilmemiştir.

İbadet Yeri Kurma Hakkına İlişkin Sorunlar[3]

İnanç özgürlüğünün önemli bir parçası olan yasal olarak ibadet yeri kurma konusunda sorunlar 2013 yılında da Protestanlar için devam etmiştir. 2003 yılında Avrupa Birliği 6. Uyum Paketi çerçevesinde, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yapılan değişikliklerde, ‘cami’ kelimesi yerine kullanılan ‘ibadet yeri’ sözcüğü ile gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadet yeri ihtiyaçlarının karşılanabilmesi hedeflenmiştir. Ancak, Türkiye’deki Protestan toplumunun ibadet yeri edinmedeki olumsuz tecrübeleri, bu olumlu yasal gelişmelerin yorum ve uygulanmasında Protestan toplumunun ciddi engeller ve hak ihlalleri ile karşılaştığını ve yasal haklarını kullanamadığını ortaya koymaktadır. Konu ile ilgili önemli sorunlardan biri de, belediyelerin oy kaybetme korkusu ve idarecilerin ‘kilise yapılmasını onaylayan kişi’ olmak istememesi nedeniyle, ibadet yeri başvurularının reddedilmesi veya bürokratik süreç içinde sonuçsuzluğa terk edilmesidir. Geçmiş yıllarda yapılan başvuruların olumsuzlukla sonuçlanması veya hala sonuçlanmaması bu durumun belirgin kanıtıdır. Ayrıca kilise kurulması veya onaylanması taleplerinin, başvurunun yapıldığı kurumlar tarafından, sadece İslam inancının temsilcisi olduğunu belirten ve bu konuda çalışmalar yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönlendirilmesi veya Başkanlıktan görüş istenmesi de dikkat çekmektedir. Tüm bunların yanında, resmi kuruluşların tasarrufunda bulunan ve amacı dışında kullanılan tarihi kilise binalarından pazar günleri ve/veya bayram günlerinde dahi Hristiyan toplulukların yararlanması engellenmektedir. Protestan toplumunun önemli bir kısmı bu sorunu dernekler kurarak veya var olan derneklerin veya vakfın temsilciliğini alarak aşmaya çalışmaktadır. Ancak bu durumda bu mekânlar ibadet yeri olarak tanınmamakta, dernek yeri olarak kabul edilmektedirler. İbadet yeri statüsüne sahip mekânlar için sağlanan kolaylık ve avantajları kullanamamaktadırlar.

–      2013 yılı başında, Diyarbakır Protestan Kilisesi ve Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi, Diyarbakır’da restore edilen Ermeni Protestan Kilisesi’ni (Surp Pirgiç) kullanmak için başvurmuş, ancak başvurularına sözlü olarak olumsuz cevap verilmiştir. Kilise, kadınların el becerilerinin geliştirilmesi için Sur ilçesi kaymakamlığına kiraya verilmiştir.

–      29 Kasım 2013 tarihinde, Kayseri Büyükşehir Belediyesi kullanımında olan ve geçmişte spor salonu olarak kullanılan tarihi Meryem Ana Kilisesi’nin, Kayseri’de yaşayan Hristiyan vatandaşların ibadet yeri ihtiyaçlarının karşılanması için kullanım tahsisi konusunda İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı’nın başvurusuna henüz bir yanıt verilmemiştir. Ancak basında çıkan haberlere göre yanıt olumsuz olacaktır.[4]

–      Kurtuluş Kiliseleri Derneği’nin uzun yıllardır Ankara Çankaya Belediyesi’ne yaptığı başvurular, bu yıl farklı bir mecraya doğru ilerlemiştir. Belediye, ilçe sınırları içinde ibadet için ayrılmış yerlerin listesini şifahen Kurtuluş Kiliseleri Derneği ile paylaşmıştır. Kurtuluş Kilisesi Derneği kendi ulaşım imkanlarına ve cemaatin dağılımına uygun olabilecek iki yer belirlemiştir. İlki için başvuruda bulunarak yerin tahsis edilmesini talep etmiştir, ancak daha sonra söz konusu arsanın daha önceden başka bir cami vakfına verildiği açıklaması yapılmıştır. Kurtuluş Kiliseleri Derneği bunun üzerine ikinci yer için ada parsel bilgisi vererek yeniden başvuruda bulunmuştur. Ancak ikinci yerin hazineye ait olmadığı yanıtı verilmiştir. Bunun üzerine başta Çankaya Belediyesi, Diyanet İşleri Başkanlığı, çeşitli bürokrat ve milletvekilleri ile birçok görüşmeler yapılmış, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri ile yapılan görüşmede konu dile getirilmiştir. Ne var ki tüm bu görüşmelerden de bir sonuç alınamamıştır.

–      08 Ağustos 2012 tarihinde, İstanbul Güngören Protestan Kilisesi, ibadet yeri için Güngören Belediyesi’ne yazılı başvuruda bulunmuştur. Dilekçeyi işleme koymak istemeyen yetkililer, belediyenin siyasi bir kuruluş olduğunu ve böyle bir şeyin mümkün olamayacağını sözlü olarak kilise önderine iletmişlerdir. Kilise önderinin ısrarı üzerine dilekçe bir gün sonra işleme konmuş ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na görüş alınması için yönlendirilmiştir. 2013 yılı Mart ayında talebe olumsuz yanıt verilmiştir.

Uzun yıllardır yaşanan benzer tecrübeler, Protestan toplumunda, hukuki prosedürü izleyerek kilise kurma veya inşa etme hakkının pratikte mümkün olmadığı, bu hakkın sadece kağıt üzerinde kaldığı inancını kökleştirmiştir.

Dini Yayma Hakkı

2013 yılı içerisinde bu hakkın yasal olarak kullanılmasında geçmiş yıllara göre olumlu gelişmeler olmakla birlikte, çoğunluğun inancı dışındaki grupların inançlarını yayma girişimleri tehdit olarak algılanmaya devam edilmektedir. Bazı durumlarda bu tehdit devlet eli ile inşa edilmektedir. Bu durumu gösteren en belirgin örneklerden biri, İlköğretim 8. Sınıf  ‘İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ kitabının[5], Ulusal Tehditler kısmında yer alan ‘Misyonerlik Faaliyetleri’ başlığı altındadır. Burada misyonerlik faaliyetleri ulusal tehdit olarak yer almaya devam etmektedir. Bu bölümün kaldırılması ile ilgili 2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile yazışmalar yapılmıştır. Bu ve benzeri bölümlerin toplumda Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlüğü arttırdığının, çeşitli saldırılara yol açtığının ifade edilmesine rağmen talebimizle ilgili olumsuz yanıt alınmıştır[6].

–      28 Mart tarihinde, Yalova Işık Kilisesi, Diriliş Bayramı (Paskalya) öncesi halkı Hristiyanlık hakkında bilgilendirmek ve tanıtım yapmak için izin alarak üç günlük stant açmıştır. İlk gün sorunsuz geçmesine rağmen, ikinci gün bazı kişilerin tepki göstermesi üzerine dernek yetkilileri emniyete çağrılmış ve 30 Mart’ta Başbakan’ın Yalova’yı ziyaret edeceği ifade edilerek, provokasyonlar yaşanmaması için standın kaldırılması istenmiştir. Bu istek üzerine stant, yasal izine sahip olmasına rağmen dernek yetkilileri tarafından kaldırılmıştır.

–      12 Nisan tarihinde, Diyarbakır Protestan Kilisesi Hristiyanlık hakkında halkın bilinçaltına yerleşmiş olan önyargıları ve yanlış anlamaları gidermek için Diyarbakır, Ofis semti, Sanat Sokağı olarak bilinen yerde belediyeden izin alarak stant açmıştır. Ancak bazı kişiler tekbir getirerek orada kilise görevlilerinin üzerlerine yürüyerek, “Sizin ibadetlerinize tahammül ediyoruz ama fazla ileri gitmeyin. Size burada stant açtırtmayız. Kan dökülecek, çabuk kaldırın” gibi tehditler savurmuşlardır. Zabıtanın standın yanında duran Diyarbakır Kilisesi görevlilerine ricada bulunarak, “Evet, izin aldınız ama lütfen masanızı kaldırın, gerçekten çok kötü şeyler olacak” ifadesi üzerine standı kaldırmışlardır. Daha sonraki izin talepleri uygun görülmemiştir.

–      05 Mayıs 2013 tarihinde, Samsun Agape Kilisesi Derneği’nin önünde duran kitap standı 10 kişilik bir gençlik grubu tarafından dağıtılmış, İnciller yırtılarak kiliseye fırlatılmıştır. Güvenlik kameraları olayı tespit etmiş ve olay adli makamlara bildirilmiştir.

2013 yılında kiliselerin gerekli izinleri alarak birçok tanıtım faaliyeti yaptıkları bildirilmiştir. İzin verme konusunda bazı olumsuz yaklaşımlara rağmen kamu görevlilerinin 2013 yılında daha açık olduğu görülmüştür. Bunun yanında birçok kilise ve bireyin inancını paylaşma ve yayma hakkını kullanımında kendilerine oto sansür uyguladıkları, izin verilmeyeceğini düşündükleri ve çevrenin baskı yapmasından, bir olay çıkmasından endişe ettikleri belirtilmiştir.

Zorunlu Din Dersi

2013 yılında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi (DKAB) ile ilgili muafiyet hakkını kullanma konusunda bildirilen şikâyetler azalmıştır.

Ortaöğretim ve Yükseköğretim giriş sınavlarında DKAB dersi içeriğinden soru geleceği ve muafiyet hakkını kullanan öğrencilerin bu durumdan olumsuz etkileneceği endişeleri aileler tarafından sıklıkla bildirilmektedir.

Okullarda 5-6 ve 9-10. sınıf Hristiyan öğrencilerin, kendi inançlarını öğrenebileceği seçmeli ders çalışmalarının başlaması ve dersin, müfredatın ve materyallerin hazırlanmasında cemaat temsilcilerinin görev alması önemli ve olumlu bir gelişme olarak görülmektedir. 5. ve 6. sınıflar için ders kitabı hazırlanmış olup Milli Eğitim Bakanlığı onayına sunulmuştur. Ancak bu konuda henüz bir ilerleme sağlanmamıştır. Bu projenin en kısa zamanda uygulamaya geçirilmesi beklenmektedir.

Din Görevlisi Yetiştirememe Sorunu

2013 yılında da, Türkiye’deki mevcut yasalar, Hristiyan din görevlisi yetiştirilmesine veya herhangi bir şekilde dini topluluk üyelerinin eğitilmesi amacıyla dinsel eğitim verecek okullar açılmasına olanak vermemektedir. Oysa din görevlisi yetiştirme hakkı, din ve inanç özgürlüğünün temel taşlarından biridir. Protestan toplumu bu sorunu şimdilik usta çırak yöntemi, yurt içinde verilen seminerler ve yurt dışına öğrenci gönderme gibi yöntemlerle çözmeye çalışmaktadır.

Tüzel Kişilik / Örgütlenme Hakkı

Protestan toplumu ağırlıklı olarak bu sorunu dernekler kurarak veya kurulu bir derneğin temsilciliğini alarak çözmeye çalışmaktadır. 2013 yılı itibariyle, Protestan toplumu üyelerinin kurduğu 1 vakıf 26 kilise derneği ve bunlara bağlı 12 temsilcilik bulunmaktadır. Dernekleşme süreci devam etmektedir. Dernekler ‘kilise’ veya ‘ibadet yeri’ olarak kabul edilmemektedir. Ancak kilise kurmak için tüzel kişiliğe sahip olma zorunluluğunun olduğu, 2004 yılında dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından belirtilmiştir.[7] Dini toplulukların tüzel kişilik kazanma sorunu tam olarak çözüme kavuşturulamamıştır ve mevcut yasal yol, toplulukların ‘topluluk’ olarak yasal bir kimliği olmasına fırsat vermemektedir. Buna ek olarak, mevcut ‘dernekleşme’ yolu, pek çok küçük kilise için karmaşık ve uygulaması zor görünmekte ve küçük topluluklar dernekleşme yolu ile yasal bir kimlik edinme konusunda çaresizlik yaşamaya devam etmektedirler. Protestanlar dışındaki diğer gayrimüslim grupların da tüzel kişilik kazanmak için dernekleşme eğiliminde oldukları dikkat çekmektedir.

İnancı Açıklama Zorunluluğu

2013 yılında da kimliklerdeki din hanesi varlığını sürdürmüştür. Kimliklerdeki din hanesi, kişileri inançlarını açıklamaya zorlamakta ve yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşılaşma riskini artırmaktadır. İnancın kaydettirilmesinin seçmeli olması da sorunu çözmemektedir. Örneğin, din derslerinden muafiyet hakkını kullanmak isteyenler bu haneyi boş bırakma olanağına sahip değildir, çünkü bu kişiler çocuklarının din derslerinden muaf olması için Hristiyan olduklarını kanıtlamak zorundadırlar. Yeni oluşturulacak kimliklerde din hanesinin olmamasını beklemekte ve talep etmekteyiz.

Ayrımcılık

Hristiyanlara yönelik ayrımcılık, hem bireysel hem de topluluk düzeyinde devam etmektedir. Kimliklerde bulunan din hanesi, gündelik yaşamda ayrımcılık riskini artıran bir unsur olmaya devam etmektedir. Ayrımcılığın Protestan toplumu tarafından içselleştirilmiş olması, kanıtlamaya dair zorluklar, bu konuda mevzuat ve uygulamanın zayıf olması, ayrımcılık konusunda şikayet ve davaların yokluğunu açıklamaktadır. Ayrımcılık ile Mücadele ve Eşitlik Kanun Tasarısı olumlu bir gelişme olarak görülmektedir. Bir an önce yasalaşması beklenmektedir.

–      2013 yılında da Türkiye’deki birçok yabancı uyruklu Protestan toplumu üyesi birey ve aile, oturum vizesini yenilememe veya sınır dışı etme yöntemiyle ülkeden çıkmaya zorlanmıştır. Bu kişiler yıllardır ülkemizde yaşamakta ve çoğunun burada evleri ve yatırımları bulunmaktadır. Birçoğunun çocukları eğitim hayatlarına devam ederken bu uygulamalara maruz kalmışlardır. Bu durumdaki bazı ailelerin, din görevlisi vizesi başvurularının ve vatandaşlık başvurularının reddedilmesi ve sebep gösterilmeksizin oturum izinlerinin yenilenmemesi düşünüldüğünde, bu uygulamaya sadece inançlarından dolayı maruz kaldıkları sonucu ortaya çıkmaktadır.

Medya

Ulusal medyada Hristiyanlara yönelik karalayıcı ve yanlış bilgiler içeren, objektiflikten uzak yayınların 2013 yılında yaygın olmaması olumlu karşılanmaktadır. Ancak 2013 yılında yerel medyada ve İnternet haberlerinde kışkırtıcı ve karalayıcı haberlerde artış gözlemlenmekte ve endişe ile takip edilmektedir.

Malatya Davası

2007 yılında Malatya’da üç Hristiyanın acımasızca katledilişinin üzerinden neredeyse 7 yıl, davanın başlamasının üzerinden 6 yıl geçmiştir. 2012 yılında mahkemeye sunulan yeni iddianame ve süren dava, olayı azmettirmekle suçlanan kişiler, gayrimüslimlere karşı nefret ortamının nasıl oluşturulduğunu, bu süreçte kamu görevlilerinin, medyanın ve sivil toplumun rolünün ortaya çıkarılması açısından detaylı bilgiler vermektedir. Süren davanın maddi gerçeği ortaya çıkararak kısa sürede sonuçlanmasını, gerek aileler, gerekse Protestan toplumu beklemektedir.

Diyalog

Protestan toplumunu temsilen Protestan Kiliseler Derneği’nin diğer dini liderler ile birlikte Başbakan ile doğrudan görüşmesi ve sorunlarını birinci elden iletme fırsatı bulması, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ile görüşme, önemli ve olumlu gelişmeler olarak görülmektedir.

Yine, 2013 yılında, yurt genelinde ve bazıları açık havada kamuya açık olarak yapılan Doğuş Bayramı (Noel) kutlamalarında artış yaşanmıştır. İzin konusunda bir problem yaşanmaması ve etkinliklerin çoğunun sorunsuz geçmesi önemli ve olumlu bir gelişmedir.

Yeni Anayasa çalışmalarının durdurulması hayal kırıklığı yaratmıştır.

Tavsiyeler

  • Hükümet veya kamu kuruluşlarının Protestan toplumunu ilgilendiren konulardaki çalışmalarında toplumumuz ile diyalog halinde olması, önyargıların aşılmasına ve sorunların çözülmesine katkı sunacaktır.
  • Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarının 2013 yılında da devam etmiş olması üzücüdür. Nefret suçlarının (hangi topluluklara yönelik olduğu da dahil olacak şekilde) Adalet Bakanlığı’nca etkin bir şekilde kaydedilmesi ve her şeyden önce bu suçların işlenmesine zemin hazırlayan nedenlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
  • Nefret Suçları Yasası çıkartılmalı, etkin soruşturma yapılmalı ve nefret suçlarında cezasızlık yaygın hale gelmemelidir.
  • Ayrımcılığa karşı geniş kapsamlı ve etkili bir yasa çıkarılmalıdır.
  • Türkiye’de tarihsel olarak kilise binaları bulunmayan Protestan toplumu için ibadet yeri kurma sorunu, yıllardır devam eden ve bir türlü çözüme kavuşturulamamış, dini dışa vurma hakkının temel bir unsuru olarak, güncelliğini korumaktadır. Bu konuda acil olarak merkezi ve yerel yetkililerin gereken adımları atmaları gerekmektedir. Hristiyanların da mescit benzeri küçük ibadet yeri kurulabilmesinin önü açılmalıdır. Belediyeler, Kültür Bakanlığı ve diğer resmi kuruluşlar, ellerinde bulunan ve amacı dışında kullanılan kilise binalarını en azından pazar günleri ve/veya dini bayramlarda kilise cemaatlerinin kullanımına açmalıdır.
  • Her zaman ayrımcılık riski oluşturan, kimlik kartlarındaki ve kayıtlardaki din hanesi kaldırılmalıdır.
  • Güvenlik kuvvetleri, inanç yayma hakkı ve Müslüman olmayan vatandaşların hakları konusunda bilgilendirilmeye devam edilmeli, temel hak ve özgürlüklerin “misyonerlik yapılıyor” gerekçesiyle kamu görevlileri veya başka kişiler tarafından gasp edilmesine izin verilmemelidir.
  • Yabancı uyruklu kilise üyelerine yönelik, “misyonerlik yapıyor” gerekçesiyle, vize yenilememe ve sınır dışı etme uygulamalarına son verilmelidir.
  • İnsan Hakları eğitimi çerçevesinde, ilgili kamu görevlilerine din ve vicdan özgürlüğü hakkının içeriği konusunda eğitim verilmelidir.
  • Okul kitaplarında, özellikle “misyonerlik” başlıkları altında yer alan ayrımcı ifadelerle dolu, Hristiyanlara karşı nefret ve önyargı oluşturan bütün veri ve açıklamalar kaldırılmalı, bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı ve uygulama denetlenmelidir.
  • Milli Eğitimin Bakanlığı’nın, Hristiyan ailelerin ve çocukların maruz kaldıkları ve maruz kalma riskleri bulunan sosyal baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikayet edilmesini beklemeden, okullarda ve sınıflarda gayrimüslim öğrencilerin haklarını gözetmesi ve okulları muafiyet konusunda düzenli olarak bilgilendirmesi beklenmektedir.
  • Seçmeli derslerle ilgili düzenlemeler yapılırken, okullardaki gayrimüslim öğrenciler de dikkate alınarak, İslam dini içerikli olmayan seçmeli derslere mutlaka yer verilmelidir.
  • Toplum içinde farklı dinlere mensup kişilere karşı anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla olmak üzere, merkezi ve yerel yönetimlerce aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.
  • İfade özgürlüğü sınırları içerisinde, medyada yer alan hoşgörüsüzlüğe ve ayrımcılığa neden olabilecek yazılı ve görsel yayınlar hakkında, hızlı ve etkin bir şekilde denetim mekanizması kurulması ve medyanın kendi içinde bir ‘etik yayıncılık kodu’ oluşturması gerekmektedir.

Saygılarımızla,

                    Protestan Kiliseler Derneği

                                                                

Avrupa Birliği’nin Demokrasi ve İnsan Hakları Avrupa Aracı (DİHAA) tarafından mali olarak desteklenmektedir. Kitapçıktaki görüşler herhangi bir şekilde Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.
“Protestan Kiliseler Derneği”, 1989’da kilise önderlerinin ‘Temsilciler Kurulu’ olarak bir araya gelmesi ile başlayıp ‘Türkiye Protestan Kiliseler Birliği’ne dönüşmesi ve nihayet 23.01.2009 tarihinde dernekleşmesi ile oluşmuştur.

[1]                Ocak 2009 tarihinden itibaren, 1989’da kurulan ‘Türkiye Protestan Kiliseler Birliği(TeK)’, bir dernek olarak ‘Protestan Kiliseler Derneği’ adı altında faaliyetini sürdürmektedir.

[2]                Raporun Protestan toplumu ile sınırlı olmasının nedeni, kaynaklarımızın kısıtlı oluşu ve en iyi bu toplumu tanımamızdır. Toplumumuz, herkes için inanç özgürlüğünü savunmaktadır. Bu hak inanmama özgürlüğünü de içermektedir.

[3]                Protestan cemaatinin ibadet yeri sorununa ilişkin olarak Kasım 2008 tarihli ayrıntılı raporumuza web sitemizden ulaşılabilir. Maalesef bu rapordaki sorunlar güncelliğini korumaktadır. http://protestankiliseler.org/index.php/raporlar/6-turkiye-deki-protestan-cemaati-nin-ibadet-yeri-sorunu

[4]           http://emlakkulisi.com/kayseri-kilisesine-protestanlar-talip/213848

[5]            MEB İlköğretim 8. sınıf “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” ders kitabı, sayfa 205, Devlet Kitapları Yayınları. ISBN: 978-975-11-3073-0

[6]                Bu konu ile ilgili yazışmaları İnternet sitemizde yer alan Duyurular kısmında bulabilirsiniz. www.protestankiliseler.org

[7] Çiçek: “Kilise için dernek kurun.” 22.06.2004 http://www.milliyet.com.tr/2004/06/22/siyaset/siy05.html

Kategori:Raporlar

Kilise Dernekleri Rehberi

7 Temmuz 2013 tarihinde eklenmiştir.

Kilise Dernekleri Rehberini okumak için tıklayın!

Kategori:Raporlar

2012 Hak İhlalleri İzleme Raporu

15 Ocak 2013 tarihinde eklenmiştir.

Nefret Suçları Kapsamında Sözlü ve Fiziksel Saldırılar

– 03 Şubat 2012 tarihinde, İzmir Çeşme Lütuf Kilisesi önderi Engin Duran, eşi ve çocuğu ile evinde bulunduğu sırada, evinin kapısı sabaha karşı saat üç sularında kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce yumruklanarak ve zorlanarak açılmaya çalışılmıştır. Kısa süre önce İnternet aracılığı ile bazı radikal dini örgütlerden tehdit almış olduğu için hemen polise haber verilmiştir. Kısa sürede polislerin eve gelmesine rağmen kaçan şahıs veya şahıslar yakalanamamıştır. Savcılığa yapılan suç duyurusunun ardından, can ve mal güvenliğinde endişe eden kilise önderi ilçeden temelli olarak ayrılma kararı almıştır. İbadet için kullanılan yer kilise önderi tarafından kapatılmıştır, dolayısıyla var olan az sayıdaki Hristiyan da ibadet yerlerinden mahrum kalmış haldedir ve endişe duymaktadırlar.

– 25 Şubat 2012 tarihinde, Samsun Agape Kilisesi binasına bir kişi tarafından maddi zarar verilmiştir. Kamera görüntülerinden tespit edilen şahıs kısa sürede yakalanmıştır. Kilisenin şikayetçi olması üzerine açılan dava sürecinde, şahsın duruşmada özür dilemesi üzerine, kilise şikayetinden vazgeçmiş ve kişi serbest bırakılmıştır. Samsun’da benzer olayların sürekli tekrar etmesi dikkat çekicidir.

– 07 Mart 2012 tarihinde, Adana’da bulunan Hristiyanlık içerikli yayınlar satan Söz Kitabevi’ne gelen bir şahıs, sözlü taciz ve tehditlerde bulunmuştur. Emniyet güçlerine yapılan şikayetin ardından, kamera kayıtları incelenmiş ve üç kişinin olaya dahil olduğu belirlenmesine rağmen kimlikleri tespit edilememiştir. Olaydan sonra emniyet güçleri koruma tedbirlerini artırmıştır.

– 07 Nisan 2012 tarihinde, dört genç İstanbul Bahçelievler Lütuf Kilisesi’ne girme talebinde bulunmuşlar, ancak kilisenin önderi Semir Serkek kendilerinden, saatin geç olması ve gençlerin şüpheli davranışları nedeniyle, sabah gelmelerini rica etmiştir. Bunun üzerine, “Burası Müslüman mahallesi, burada kilisenin ne işi var, eğer kelime-i şahadet getirmezsen gebereceksin” vb. sözlerle kilise önderi Semir Serkek tehdit edilmiş ve darp edilmesinin ardından failler olay yerinden kaçmışlardır. Emniyet güçlerine haber verilmesinin ardından kısa sürede emniyet güçleri olay yerine gelmiş, sokaktaki kamera görüntülerinin incelenmesine ve görgü tanığı komşuların ifadelerine rağmen, gençlerin kimlikleri tespit edilememiş ve failler yakalanamamışlardır. Olay üzerine kilise kendi imkanlarıyla güvenlik kamera sistemi kurmuş, emniyet güçleri de güvenlik önlemlerini artırmıştır. Koruma tahsis edilmemiştir.

– 03 Haziran 2012 tarihinde, Ankara’da Hristiyanlık içerikli yayın yapan Radyo Shema’nın ofisine, ofiste kimsenin bulunmadığı akşam saatlerinde defalarca gelen şüpheli üç kişi dikkat çekmiştir. Radyonun daha önce defalarca tehdide maruz kalmasından dolayı konu emniyet güçlerine ve savcılığa bildirilmiş, yapılan inceleme neticesinde şahısların kimliği tespit edilemediğinden konuyla ilgili bir gelişme sağlanamamıştır.

– 28 Temmuz 2012’de, Denizli’de açılan kilise, kilisenin kapatılması amacıyla bir grup tarafından protesto edilmiştir. Gelen tehditler nedeniyle emniyet güçlerinin yoğun güvenlik önlemleri alması üzerine fiziksel bir saldırı yaşanmamıştır. Şu anda kilise açık olarak ibadetlerini yerine getirmektedir.

– İzmir Konak’ta bulunan ve “Dua Evi” olarak bilinen Diriliş Kiliseleri Derneği temsilciliğine, bulunduğu mahallenin 14-18 yaş arası gençleri tarafından, 2012 yılı boyunca sözlü, yumurtalı tehdit ve saldırılarda bulunulmuştur. Son olarak, silah göstererek dernek yetkilisini tehdit etmeleri üzerine konunun savcılığa ve emniyete bildirileceği mahalle büyüklerine iletilmiş, mahallenin ileri gelenleri gençleri uyarmış ve ailelerinin araya girmesi ile gençler özür dilemiştir. Dernek tarafından suç duyurusunda bulunulmasından vazgeçilmiştir.

– 12 Kasım 2012 tarihinde, Batman’da ibadet toplantılarına katılan bir bayanın, sivil polisler tarafından bu tarz toplantılara katılmaması için sözlü olarak taciz ve tehdit edilmesi ve yine bu dini toplantıların yapıldığı apartmanın kapıcısının eve gelen kişiler ve faaliyetler hakkında bilgi vermesi için sözlü olarak tehdit edilmesi üzerine, suç duyurusunda bulunulmuştur. Suç duyurusu ile ilgili bir gelişme sağlanmamıştır, ancak o günden günümüze kadar Batman’da herhangi bir taciz veya tehdit bildirilmemiştir.

– 2012 yılı içinde Denizli, Diyarbakır, Sinop ve Hatay illerinde, kendilerini sivil polis olarak tanıtan kişilerin, bazı kişileri ibadetlere katılmamaları, Hristiyanlarla görüşmemeleri veya katıldıkları toplantılar, tanıştıkları kişiler hakkında detaylı bilgi vermeleri için uyardığı, taciz ettiği ve tehdit ettiği bildirilmiştir. Ancak bu uyarı ve tehditlere maruz kalan kişiler bir sonuç alamayacaklarını düşünerek suç duyurusunda bulunmamıştır.

– 2012 yılında 5 Protestan topluluğu önderinin olası saldırılara karşı polis koruması devam etmiştir.

İbadet Yeri Kurma Hakkına İlişkin Sorunlar

Yasal olarak ibadet yeri kuramama sorunu 2012 yılında da Protestanlar için devam etmektedir. 2003 yılında Avrupa Birliği 6. Uyum Paketi çerçevesinde, 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yapılan değişikliklerde, ‘cami’ kelimesi yerine kullanılan ‘ibadet yeri’ sözcüğü ile gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadet yeri ihtiyaçlarının karşılanabilmesi hedeflenmiştir. Ancak, Türkiye’deki Protestan toplumunun ibadet yeri edinmedeki olumsuz tecrübeleri, bu olumlu yasal gelişmelerin yorum ve uygulanmasında Protestan toplumunun ciddi engeller ve hak ihlalleri ile karşılaştığını ve yasal haklarını kullanamadığını ortaya koymaktadır. Konu ile ilgili önemli sorunlardan biri de, belediyelerin oy kaybetme korkusu ve idarecilerin kilise yapılmasını onaylayan kişi olmak istememesi nedeniyle, ibadet yeri başvurularının reddedilmesi veya bürokratik süreç içinde sonuçsuzluğa terk edilmesidir. Ayrıca kilise kurulması veya onaylanması taleplerinin, başvurunun yapıldığı kurumlar tarafından, sadece İslam inancının temsilcisi olduğunu belirten ve bu konuda çalışmalar yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönlendirilmesi veya Başkanlıktan görüş istenmesi de dikkat çekmektedir. Tüm bunların yanında, resmi kuruluşların elinde bulunan ve amacı dışında kullanılan tarihi kilise binalarından pazar günleri ve/veya bayram günlerinde dahi Hristiyan toplulukların yararlanması engellenmektedir.

– 2012 yılında, İzmir Büyükşehir Belediyesi envanterinde bulunan ve amacı dışında birçok etkinlik için kullanılan Aya Vukla Kilisesi’nde, Işık Kilisesi Derneği’nin Diriliş Bayramı (Paskalya) kutlaması yapma talebi gerekçe gösterilmeden reddedilmiş ve bina yapılış amacı dışında birçok etkinlik için kullanılmaya devam edilmiştir.

– 15 Mayıs 2012 tarihinde, İzmir’de, Dua Evi olarak kullanılan küçük ibadet yerine İzmir Valiliği tarafından İmar Kanunu’na aykırılık iddiasıyla kapatılma yazısı tebliğ edilmiştir. Dua Evi’nin Diriliş Kiliseleri Derneği’nin temsilciliğine dönüştürülmesiyle kapatılması engellenmiştir.

– İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde bulunan Beşiktaş Protestan Kilisesi’nin, Büyükşehir Belediyesi’ne kullandıkları binanın ibadet yeri olarak onaylanması amacıyla yapmış olduğu başvurusu 01.09.2010 tarihinde reddedilmiştir. Daha sonra 2012 yılında toplantı salonunu genişletmek amacıyla yapmış oldukları sundurma tadilatı, Beşiktaş Belediyesi tarafından hızla mühürlenmiş, para cezaları ve yıkım kararları çıkartılmış, tartışmalı alan küçük bir yer olmasına rağmen tüm binanın elektriği ve suyu kesilmeye çalışılarak kullanılamaz hale getirilmeye çalışılmıştır. Yapılan tüm izin ve plan tadilatı müracaatlarına rağmen bir gelişme olmamış ve kilise yapmış olduğu sundurmayı 17.10.2012 tarihinde yıkarak binayı eski haline getirmiştir. Çevrede birçok binada benzer durum gözleniyorken, kilisenin üzerinde bu kadar yoğunlaşılması ve ihtiyaç duyulan izinlerin reddi ve cezalarla ilgili hızlı hareket edilmesi dikkat çekmiştir.

– 08 Ağustos 2012 tarihinde, İstanbul Güngören Protestan Kilisesi, ibadet yeri için Güngören Belediyesi’ne yazılı başvuruda bulunmuştur. Dilekçeyi işleme koymak istemeyen yetkililer, belediyenin siyasi bir kuruluş olduğunu ve böyle bir şeyin mümkün olamayacağını sözlü olarak kilise önderine iletmişlerdir. Kilise önderinin ısrarı üzerine bir gün sonra dilekçe işleme konmuş ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na görüş alınması için yönlendirilmiştir. Konu ile ilgili henüz bir gelişme yaşanmamıştır.

Dini Yayma Hakkı

Ülkemizde inancını paylaşma ve yayma hakkı yasal güvence altında olmakla birlikte, çoğunluğun inancı dışındaki grupların inançlarını yayma girişimleri tehdit olarak algılanmaya devam edilmektedir. Bu durumu gösteren en belirgin örneklerden biri, İlköğretim 8. Sınıf ‘İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük’ kitabının , Ulusal Tehditler kısmında yer alan ‘Misyonerlik Faaliyetleri’ başlığı altındadır. Burada misyonerlik faaliyetleri ulusal tehdit olarak yer almaya devam etmektedir. Bu bölümün kaldırılması ile ilgili 2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile yazışmalar yapılmış, bu ve benzeri bölümlerin toplumda Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlüğü arttırdığını, çeşitli saldırılara yol açtığını belirtmemize rağmen talebimizle ilgili olumsuz yanıt alınmıştır . Bu bölüm 2012 yılının kitaplarında da yer almaktadır. Ayrıca yapılan incelemelerde, bu bölümden yola çıkarak hazırlanan SBS (Seviye Belirleme Sınavı) hazırlık ve yardımcı kitaplarında da birçok aykırılık tespit edilmiştir.

– 20 Aralık 2012 tarihinde, İstanbul Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü’nde bir kafeteryada İlahiyat Fakültesi öğrencileri ile Hristiyan inancı hakkında konuşan iki Protestan, kendilerini “ülkücüler” olarak tanıtan on kişilik grup tarafından darp edilmiştir. Kampus güvenliğine konu bildirilmiş ve kampusun güvenlik birimi yaşanan bu olay için özür dilemiştir. Ancak saldırıyı yapanlar hakkında herhangi bir işlem yapıldığı konusunda bir bilgiye ulaşılmamıştır.

– 2012 yılı içinde Denizli, Diyarbakır, Sinop ve Hatay illerinde, kendilerini sivil polis olarak tanıtan kişiler bazı kişileri ibadetlere katılmamaları, Hristiyanlarla görüşmemeleri veya katıldıkları toplantılar, tanıştıkları kişiler hakkında detaylı bilgi vermeleri için uyardığı, taciz ettiği ve tehdit ettiği bildirilmiştir. Ancak bu illerde kişiler bir sonuç alamayacaklarını düşünerek suç duyurusunda bulunmamıştır.

Zorunlu Din Dersi

2010 yılında, zorunlu din dersi (DKAB) ve Hristiyan ailelerin çocuklarının dersten muaf olması talebiyle ilgili sorunlar hakkında Milli Eğitim Bakanlığı’yla yapılan yazışmalar ve bu yazışmaların ardından Milli Eğitim Bakanlığı’nın konu ile ilgili tüm okulları bilgilendirmesi sayesinde, 2012 yılında muafiyet ile ilgili sorunların azaldığı gözlenmiştir.

– İzmir’de ikamet eden, Hristiyan inancına bağlı lise 1. sınıf öğrencisinin ve ailesinin okul müdürü ile yaptığı zorunlu DKAB dersinden muafiyet hakkındaki görüşmelerinde, okul müdürü DKAB dersinin müfredatının değişmesinden dolayı muafiyet uygulanamayacağını belirtmiştir. Ancak ailenin kanuni haklarını belirtmeleri ve Milli Eğitim Müdürlüğü ile yapılan görüşmeler ardından sorun çözülmüştür. Benzer durum Diyarbakır’da da yaşanmış ve aynı yöntemle çözüme kavuşturulmuştur.

– Diyarbakır’da, Hristiyan inancına bağlı lise 1. sınıf öğrencisine, okulda İslam inancı içerikli üç seçmeli ders (Temel Dini Bilgiler, Kur’an ve Peygamberin Hayatı) dışında seçmeli ders açılmadığı için bunlardan birini seçmesi gerektiği, aksi taktirde gerekli ders sayısını doldurmadığı için sınıfta kalacağı bildirilmiştir. Diğer öğrenciler başka seçmeli ders seçmediği için söz konusu dersler dışında başka seçmeli ders açılmamıştır. Ailenin okul ile yapmış olduğu görüşmelerde, öğrencinin bu dersleri seçmek zorunda olmadığı, bunların seçmeli ders olduğu, ancak başka seçilecek ders açılmadığından öğrenci bunlardan birini seçmezse otomatik olarak ders kredisi yetmezliğinden sınıfta kalacağı aileye de bildirilmiştir. Ailenin seçmeli dersi yakın bir okuldan alma isteği de kabul edilmemiştir. Bunun üzerine aile, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile görüşmeler gerçekleştirmiş, sonuç alamayınca İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne konuyu taşımış, yapılan görüşmeler neticesinde öğrencinin okulunu değiştirmesine karar verilmiştir. Ancak birinci dönem bitmek üzere olmasına rağmen okul değişikliği daha gerçekleşmemiştir. Ayrıca öğrencinin notlarının nasıl hesaplanacağı, gideceği okula uyumu vs. konular belirsizliğini korumaktadır.
Okullarda 5-6 ve 9-10. sınıf Hristiyan öğrencilerin, kendi inançlarını öğrenebileceği seçmeli ders çalışmalarının başlaması ve dersin, müfredatın ve materyallerin hazırlanmasında cemaat temsilcilerinin görev alması önemli ve olumlu bir gelişme olarak görülmektedir. Bu projenin en kısa zamanda uygulamaya geçilmesi beklenmektedir.

Din Görevlisi Yetiştirememe Sorunu

2012 yılında da, Türkiye’deki mevcut yasalar, Hristiyan din adamı yetiştirilmesine veya herhangi bir şekilde dini topluluk üyelerinin eğitilmesi amacıyla dinsel eğitim verecek okullar açılmasına olanak vermemektedir. Oysa din görevlisi yetiştirme hakkı, din ve inanç özgürlüğünün temel taşlarından biridir. Protestan toplumu bu sorunu şimdilik usta çırak yöntemi, yurt içinde verilen seminerler ve yurt dışına öğrenci gönderme gibi yöntemlerle çözmeye çalışmaktadır.

Tüzel Kişilik / Örgütlenme Hakkı

İmar Kanunu’nun zorluğu, toplulukların yaşadığı hukuki problemler, tüzel bir kimlik edinme isteği ve 5253 Sayılı yeni Dernekler Kanunu’nda sınırlamaların kaldırılması gibi nedenler ile 2005 yılından itibaren kiliseler, tüzel kişilik için dernekleşme yönünde adımlar atmaya başlamıştır. 2012 yılı itibariyla, Protestan toplumunun kurduğu 25 kilise derneği ve bunlara bağlı 7 temsilcilik bulunmaktadır. Dernekleşme süreci devam etmektedir. Dernekler ‘kilise’ veya ‘ibadet yeri’ olarak kabul edilmemektedir. Ancak kilise kurmak için tüzel kişiliğe sahip olma zorunluluğunun olduğu, 2004 yılında dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından belirtilmiştir . Dini toplulukların tüzel kişilik kazanma sorunu tam olarak çözüme kavuşturulamamıştır ve mevcut yasal yol, toplulukların ‘topluluk’ olarak yasal bir kimliği olmasına fırsat vermemektedir. Buna ek olarak, mevcut ‘dernekleşme’ yolu, pek çok küçük kilise için karmaşık ve uygulaması zor görünmekte ve küçük topluluklar dernekleşme yolu ile yasal bir kimlik edinme konusunda çaresizlik yaşamaya devam etmektedirler. Protestanlar dışındaki diğer gayrimüslim grupların da tüzel kişilik kazanmak için dernekleşme eğiliminde oldukları dikkat çekmektedir.

İnancı Açıklama Zorunluluğu

2012 yılında da kimliklerdeki din hanesi varlığını sürdürmüştür. Kimliklerdeki din hanesi, kişileri inançlarını açıklamaya zorlanmakta ve yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşılaşma riskini artırmaktadır. İnancın kaydettirilmesinin seçmeli olması sorunu çözmemektedir. Örneğin, din derslerinden muafiyet hakkını kullanmak isteyenler bu haneyi boş bırakma olanağına sahip değildir, çünkü bu kişiler çocuklarının din derslerinden muaf olması için Hristiyan olduklarını kanıtlamak zorundadırlar. Yeni oluşturulacak kimliklerde din hanesinin olmamasını beklemekte ve talep etmekteyiz.

Ayrımcılık

Hristiyanlara yönelik ayrımcılık, hem bireysel hem de topluluk düzeyinde yaygın bir şekilde devam etmektedir. Bireysel olarak eğitim hakkı kullanımı, iş yaşamında ve erkekler için askerlik görevinin yerine getirilmesi sırasında ayrımcılık yaşandığına dair duyumlar vardır. Kimliklerde bulunan din hanesi, gündelik yaşamda ayrımcılık riskini artıran bir unsur olmaya devam etmektedir. Ayrımcılığın Protestan toplumu tarafından içselleştirilmiş olması, kanıtlamaya dair zorluklar, bu konuda mevzuat ve uygulamanın zayıf olması, ayrımcılık konusunda şikayet ve davaların yokluğunu açıklamaktadır.

– 2012 yılında, İzmir’in bir ilçesinde yaşayan ve kimliklerinin açıklanmasını istemeyen, aynı kurumda çalışan dört Hristiyan kamu görevlisi, kilise toplantılarına katıldıkları, başka Hristiyanlarla görüştükleri ve diğer kamu çalışanlarına “misyonerlik” yapma tehlikesi gerekçesiyle, idarecilerine emniyet ve istihbarat kuruluşlarından gelen baskı neticesinde, görev yerlerinin değiştirildiğini belirtmişlerdir. Bu durum kendilerine idarecileri tarafından açıkça sözlü olarak ifade edilmiştir. Konu ile ilgili hukuki süreç, kişilerin sonuç alabileceklerini düşünmemeleri ve istememeleri nedeniyle başlatılmamıştır.

– 2012 yılında, Türkiye’deki birçok yabancı uyruklu Protestan toplumu üyesi birey ve aile, oturum vizesini yenilememe veya sınır dışı etme yöntemiyle ülkeden çıkmaya zorlanmıştır. Bu kişiler yıllardır ülkemizde yaşamakta ve çoğunun burada evleri ve yatırımları bulunmaktadır. Birçoğunun çocukları eğitim hayatlarına devam ederken bu uygulamalara maruz kalmıştır. Bu durumdaki bazı ailelerin vatandaşlık başvurularının reddedilmesi ve sebep gösterilmeksizin oturum izinlerinin yenilenmemesi düşünüldüğünde, bu uygulamaya sadece inançlarından dolayı maruz kaldıkları sonucu ortaya çıkmaktadır.

– İnançlarını değiştiren birçok kişi, aslında Hristiyan oldukları halde, kamu hizmetlerine erişim, iş hayatı ve gündelik hayatta ayrımcılığa uğrayacakları endişesiyle, kimliklerindeki kayıtlarını “İslam” olarak bırakmaya zorlanmış hissetmektedir.

Medya

Ulusal medyada Hristiyanlara yönelik karalayıcı ve yanlış bilgiler içeren, objektiflikten uzak yayınların 2011 yılına oranla 2012 yılında azalmaya başlaması olumlu bir gelişmedir. Ancak 2012 yılında az da olsa ulusal medyada bazı terör örgütleri ile Hristiyanlığı ve/veya sembollerini bir araya getirip Hristiyanlığı veya Hristiyan olmayı topluma olumsuz bir unsur olarak gösterilmesi, toplumumuz açısından endişeyle izlenmekte, bu yayınların Hristiyanlara karşı tehlikeli sonuçlara yol açma potansiyeli bulunmaktadır.

Yerel ve İnternet haberlerinde Hristiyanlık karşıtı yayınların devam ettiği gözlemlenmiştir.

Malatya Davası

2007 yılında Malatya’da üç Hristiyanın acımasızca katledilişinin üzerinden neredeyse 6 yıl, davanın başlamasının üzerinden 5 yıl geçmiştir. 2012 yılında mahkemeye sunulan yeni iddianame ve süren dava, olayı azmettirmekle suçlanan kişiler, gayrimüslimlere karşı nefret ortamının nasıl oluşturulduğunu, bu süreçte kamu görevlilerinin, medyanın ve sivil toplumun rolünün ortaya çıkarılması açısından detaylı bilgiler vermektedir. Süren davanın maddi gerçeği ortaya çıkararak kısa sürede sonuçlanmasını, gerek aileler, gerekse Protestan toplumu beklemektedir.

Diyalog

Protestan toplumunu temsilen Protestan Kiliseler Derneği’nin TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na davet edilmesi ve görüşlerini yazılı ve sözlü olarak aktarma fırsatı bulması, önemli ve olumlu bir gelişme olarak görülmektedir.

Yine, 2012 yılında yurt genelinde ve bazıları açık havada kamuya açık olarak yapılan Doğuş Bayramı (Noel) kutlamalarında izin konusunda bir problem yaşanmaması önemli ve olumlu bir gelişmedir.

Tavsiyeler

Yeni Anayasa ve Yasamaya Yönelik Tavsiyeler

• Yeni Anayasa yapım süreci, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla ve Türkiye’yi insan haklarına saygılı, hukukun üstünlüğünü ve demokrasinin tüm kurumlarını ve süreçlerini güvence altına alan bir şekilde gecikmeden tamamlanmalıdır. Anayasa’da din veya inanç özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 9. madde hükmünün aynen alınmasıyla güvence altına alınmalıdır. Devletin tüm dinler karşısında eşit bir mesafe gözeteceğinin ve tarafsızlık ilkesine saygı duyacağının ifade edilmesi, din ve inanç özgürlüğünün korunmasını ilerletecek bir adım olacaktır.

• Hükümet veya kamu kuruluşlarının Protestan toplumunu ilgilendiren konulardaki çalışmalarında toplumumuz ile diyalog halinde olması, önyargıların aşılmasına ve sorunların çözülmesine katkı sunacaktır.

İç İşleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’na Yönelik Tavsiyeler

• 2012 yılında da Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarının devam etmiş olması üzücüdür. Nefret suçlarının (hangi topluluklara yönelik olduğu da dahil olacak şekilde) Adalet Bakanlığı’nca etkin bir şekilde kaydedilmesi ve her şeyden önce bu suçların işlenmesine zemin hazırlayan nedenlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.

• Nefret Suçları Yasası çıkartılmalı, etkin soruşturma yapılmalı ve nefret suçlarında cezasızlık yaygın hale gelmemelidir.

• Ayrımcılığa karşı geniş kapsamlı ve etkili bir yasa çıkarılmalıdır.

• Türkiye’de tarihsel olarak kilise binaları bulunmayan Protestan toplumu için ibadet yeri kurma sorunu, yıllardır devam eden ve bir türlü çözüme kavuşturulamamış, dini dışa vurma hakkının temel bir unsuru olarak, güncelliğini korumaktadır. Bu konuda acil olarak merkezi ve yerel yetkililerin gereken adımları atmaları gerekmektedir. Hristiyanların da mescid benzeri küçük ibadet yeri kurulabilmesinin önü açılmalıdır. Belediyeler, Kültür Bakanlığı ve diğer resmi kuruluşlar, ellerinde bulunan, amacı dışında kullanılan kilise binalarını en azından pazar günleri ve/veya dini bayramlarda kilise cemaatlerinin kullanımına açmalıdır.

• Her zaman ayrımcılık riski oluşturan, kimlik kartlarındaki ve kayıtlardaki din hanesi kaldırılmalıdır.

• Güvenlik Kuvvetleri, inanç yayma hakkı ve Müslüman olmayan vatandaşların hakları konusunda bilgilendirilmeli, temel hak ve özgürlüklerin “misyonerlik yapılıyor” gerekçesiyle kamu görevlileri veya başka kişiler tarafından gasp edilmesine izin verilmemelidir.

• Yabancı uyruklu kilise üyelerine yönelik, “misyonerlik yapıyor” gerekçesiyle, vize yenilememe ve sınır dışı etme uygulamalarına son verilmelidir.

• İnsan Hakları eğitimi çerçevesinde, ilgili kamu görevlilerine din ve vicdan özgürlüğü hakkının içeriği konusunda eğitim verilmelidir.

Milli Eğitim Bakanlığı’na Yönelik Tavsiyeler

• Okul kitaplarında, özellikle “misyonerlik” başlıkları altında yer alan ayrımcı ifadelerle dolu, Hristiyanlara karşı nefret ve önyargı oluşturan bütün veri ve açıklamalar kaldırılmalı, bir arada yaşamaya ve inançlara saygıya dayalı kültürün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı ve uygulama denetlenmelidir.

• Milli Eğitimin Bakanlığı’nın, Hristiyan ailelerin ve çocukların maruz kaldıkları ve maruz kalma riskleri bulunan sosyal baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikayet edilmesini beklemeden, okullarda ve sınıflarda gayrimüslim öğrencilerin haklarını gözetmesi ve okulları muafiyet konusunda düzenli olarak bilgilendirmesi beklenmektedir.

• Seçmeli derslerle ilgili düzenlemeler yapılırken, okullardaki gayrimüslim öğrenciler de dikkate alınarak, İslam dini içerikli olmayan seçmeli derslere mutlaka yer verilmelidir.

• Toplum içinde farklı dinlere mensup kişilere karşı anlayış ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü, başta Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla olmak üzere, merkezi ve yerel yönetimlerce aktif olarak gündeme getirilmeli ve teşvik edilmelidir.

Yazılı ve Görsel Medyaya Yönelik Tavsiyeler

• İfade özgürlüğü sınırları içerisinde, medyada yer alan hoşgörüsüzlüğe ve ayrımcılığa neden olabilecek yazılı ve görsel yayınlar hakkında, hızlı ve etkin bir şekilde denetim mekanizması kurulması ve medyanın kendi içinde bir ‘etik yayıncılık kodu’ oluşturması gerekmektedir.

Kategori:Raporlar

Protestan Kiliseleri’nin Anayasa Önerisi

30 Mart 2012 tarihinde eklenmiştir.

Değerli Vekillerimiz,

Ülke tarihimizin bu önemli döneminde sizlere “Toplum Sözleşmemizi” yani Anayasamızı oluşturmak gibi büyük bir görev verilmiş durumdadır. Geleceğimizi şekillendirmek anlamına gelen bu önemli adım atılırken , tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ve misafirlerini içine alan, özgürlükçü ve eşitlikçi bir Anayasa oluşturabilmeniz için fikirlerimizi sizlerle paylaşmayı sorumluluğumuz olarak görmekteyiz.

Yeni Anayasa ile ilgili bizleri doğrudan ilgilendiren konularda görüşlerimiz şunlardır:

1-     Anayasanın Giriş ve Başlangıcı

Anayasanın giriş bölümü Anayasanın ruhunu ifade edeceği için çok büyük bir önem taşımaktadır. Bu nedenle giriş bölümü, ülkemizin kültürel, dinsel, etnik ve fikri zenginliğini ortaya çıkarıcı, bu farklılıkları zenginlik ve eşit değerde gören, nefret suçu ve söylemlerini reddeden, evrensel insan hakları çerçevesinde birey hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, toplumsal barışımızı kuvvetlendirici olup,  sınırlamalardan uzak olmalıdır.

Devletin dinle ilgili konularda yansızlık ve tarafsızlık ilkelerine bağlı kalacağı ve eşitlik ilkesini gözeteceği vurgulanmalıdır.

2-     Din ve İnanç Özgürlüğü

Yeni Anyasa’da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce, din ve inanç özgürlüğünü düzenleyen 9. Maddesi, aynı şekliyle yer almalıdır.

1. Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir.

2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın, ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir.

Açıklama: Mevcut Anayasa din ve inanca sahip olma, açıklama ve ibadet etme özgürlüklerini korumakta, din öğretimi konusunda ise bir hakkı tanımaktan ziyade bir düzenleme getirmektedir. Bu maddenin Anayasa’ya alınmasıyla, din ve inanç özgürlüğünün sadece ibadet etmekle sınırlı olmadığı, öğretim ve uygulama  gibi daha geniş ifadeleri kapsaması anayasal güvence altına alınmış olacaktır. Örneğin, öğretim hakkının tanınması, din görevlisi yetiştirme, dini öğretmek amacıyla öğrenim kurumları açma haklarının temeli olacaktır.

Düşünce, din ve inanç özgürlüğüne ilişkin olarak değişmesi ve daha özgürlükçü bir şekilde yeniden düzenlenmesi gereken konular ayrıca hazırlanacak bir “Din Özgürlüğü Yasası” ile  düzenlenebilir. Bu düzenlemede, dini kurumların tüzel kişilik de dahil olmak üzere, örgütlenme özgürlüğü, dini eğitim kurumları kurma özgürlüğü, ibadet yerleri kurma hakkı, vicdani ret, vb. konular, uluslararası insan hakları standartları, toplumsal talepler ve uzlaşma çerçevesinde biçimlendirilebilir.

3-     Örgütlenme Hakkı

Şiddeti kullanmayan, teşvik etmeyen, desteklemeyen ve de başkalarının inanç ve ifade özgürlüklerine engel olmayan tüm örgütlenmelerin önü açılmalı ve devlet kolaylaştırıcı bir rol üstlenmelidir. Dini yapıların, kendi inanç sistemleri ile çelişmeyecek örgütlenme ve tüzel kişilik kazanma hakkı olmalıdır.

Örgütlenme hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Madde 11 temel alınarak düzenlenebilir.

1. Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir.

2. Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir.

4-     Eğitim Hakkı

Her anne babanın çocuklarını kendi inanç değerleri çerçevesinde yetiştirme, eğitim verme ve eğitim alma hakkı koruma altına alınmalıdır.

Zorunlu Din dersi kaldırılmalı, velilerin ve öğrencilerin talepleri doğrultusunda kendi inançlarını öğrenmelerini sağlayacak seçmeli dersler ve bu ders saatlerinde çocuklarına herhangi bir dini eğitim vermek istemeyen aileleri dikkate alacak ahlak ve/veya sanat, felsefe dersleri seçmeli olarak var olmalıdır. Din dersi hakkında Anayasa’da bir düzenlemeye yer verilmemelidir.

Dini toplulukların kendi din adamlarını yetiştirme hakkı güvence altına alınmalıdır. Devlet kolaylaştırıcı rol üstlenmelidir.

Yüksek Öğrenime ilişkin düzenlemelerde  herkesin din görevlisi yetiştirmek amacıyla okullar açabilmesinin ve/veya mevcut Yüksek Öğretim sistemi içerisinde din adamı yetiştirmesinin yolu açılmalıdır.

5-     Diyanet İşleri Başkanlığı

Diyanet İşleri Başkanlığı, mevcut yapısıyla, devletin yansızlık ve tarafsızlık yükümlülüyle kesinlikle uyumlu değildir.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin dinsel çeşitliliği temel alınarak, çoğulcu bir bakışaçısıyla, devletin tarafsızlık yükümlülüğü, eşitlik ilkesi ve ayrımcılık yasağı göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmelidir. Vatandaşların düşünce, din ve inanç özgürlüğü hakkının doğurduğu yükümlülükler de göz önünde bulundurularak Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mevcut yapı ve faaliyetleri yeniden biçimlendirilmelidir.

Diyanetin mevcut yapısı ve amaçlarının korunması durumunda, Diyanet işleri Başkanlığı devlet yapısı içinden çıkarılmalı ve mali destek isteğe bağlı hale getirilmelidir.

Sayın Vekillerimiz, inanıyoruz ki doğru adımlarla yarın bugünden daha güzel olacaktır ve bu güzelliğin sizlerin çabaları ve bizlerin katkıları ile oluştuğunu görerek  onur ve esenlik duyacağız.

Saygılarımızla arz ederiz.

Protestan Kiliseler Derneği

Yönetim Kurulu Başkanı

H. Zekai TANYAR

Kategori:Raporlar

2011 Hak İhlalleri İzleme Raporu

16 Ocak 2012 tarihinde eklenmiştir.

Giriş ve Özet [1]
‘Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkı vardır.’ (BMİHEB- Madde 18) Türkiye’de bu hakkın herkes için ve her yerde hayata geçmesi en büyük temennimizdir. Ülkemizde din ve inanç özgürlüğü genel olarak uluslararası insan hakları ve anayasal güvence altında olsa da, yerel ve uluslar arası birçok sivil toplum örgütünün raporlarına göre pek çok sıkıntı ve zorluk varlığını sürdürmektedir. Aşağıda Protestan toplumunun 2011 yılında din ve inanç özgürlüğü açısından yaşamış olduğu bazı deneyimleri ve sorunları ortaya koyan bir rapor bulunmaktadır.[2] Öne çıkan sorunlar kısaca şöyle özetlenebilir:

Hristiyanlara yönelik nefret suçları 2011 yılında da devam etmiş, Protestanlara ve Kiliselerine yönelik fiziksel saldırılar gerçekleşmiştir. Protestanların ibadet yeri kurma ve ibadet için kullandıkları mekanları devam ettirme konusunda sorunlar devam etmektedir. Dernekleşme, toplulukların tüzel kişilik kazanma konusunda kısmi bir yarar sağlamış olsa da, tam bir çözüm getirmemiştir. Zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi’nden (DKAB) kaynaklı sorunlar ve Türkiye’de farklı dinlere mensup kişilere karşı hoşgörüsüzlük bir sorun olmaya devam etmektedir. Bu zemininin ortadan kaldırılması acil bir sorun olarak ele alınmayı halen beklemektedir.

Nefret Suçları Kapsamında Sözlü ve Fiziksel Saldırılar

  • 18.02.2011 tarihinde Işık Kilisesi Derneği’nin Yalova temsilciliğine çocukların taş atarak saldırması sonrasında 2 çocuk yakalanmıştır. Ancak yaşlarının küçük olması ve ailelerinin özür dileyerek kırılan camları tamir etmeleri üzerine Kilise şikayetçi olmamıştır. Savcılık kamu davası açmıştır. Hukuki süreç devam etmektedir.
  • 27.03.2011 tarihinde Bursa Protestan Kilisesi’nin kullandığı kültür evine maytapların birleştirilmesi ile oluşturulan bir ses bombası atılmıştır. Ortaya çıkan duman ve ses içeride bulunan cemaatte büyük korkuya neden olmuştur.  Emniyete bildirilmesine, kamera kayıtları bulunmasına rağmen kimlik tespit edilemediği gerekçesi ile saldırgan/lar henüz yakalanamamıştır.
  • 01.04.2011 tarihinde İzmir Diriliş Kilisesi önüne gelen yetişkin bir erkek, Diriliş Kilisesi önderi dışarıda olduğu sırada bağırdıktan sonra yanındaki kurusıkı silahı çıkararak, Kilise önderine karşı ateş açmıştır. Daha sonra yanında getirdiği av tüfeğini çıkarıp ateş etmek isterken kilise önderi ve çevrede bulunan cemaat üyelerinin müdahalesi üzerinde içinde gerçek mermi bulunan bu av tüfeği havaya doğru bir el ateş almıştır. Saldırgan daha sonra etkisiz hale getirilip polise teslim edilmiştir. Saldırgana yardım eden bir kişi Manisa’da yakalanmıştır. İki kişinin tutuklu olduğu ve Kasım ayında başlayan mahkeme devam etmektedir.
  • 26.04.2011 tarihinde Kutsal Kitap Bilgilendirme Derneği üyeleri Ankara’da bir parkta insanlar ile inançları hakkında konuşurken sekiz kişilik bir grup tarafından saldırıya uğramıştır. Saldırıya uğrayanlar arasında bazıları darp edilmelerine rağmen şikayetçi olmadıkları için bir tutuklama veya soruşturma olmamıştır.
  • 13 Mayıs 2011 tarihinde Samsun Agape Kilisesi Derneği’nin kapısına kilise önderine yönelik küfür ve tehdit içeren bir kağıt asılmıştır. Emniyet güçleri kişiyi tespit edip yakalamışlardır. Saldırganın pişman olduğunu belirtmesi ve özür dilemesi üzerine Kilise önderi şikayetini geri almış ve zanlı serbest bırakılmıştır. Kamu davası açılmamıştır.
  • 19.06.2011 tarihinde Bursa Protestan Kilisesi’nin ibadet amaçlı kullandığı Bursa Katolik Kilisesi yakılmaya çalışılmıştır. Ahşap kapı yanmış ama içerideki kısma sıçramadan yangın söndürülmüştür. Fail ya da failler henüz yakalanamamıştır.
  • 18.07.2011 tarihinde Samsun Agape Kilisesi önderi O.P’nin 15 yaşındaki oğlu sosyal paylaşım ağları aracılığı ile 17 yaşındaki bir genç tarafından tehdit edilmiştir. Emniyet güçlerinin tehdit eden genci bulup uyarmaları ve yaşının küçük olması nedeni ile şikayetçi olunmamıştır.
  • 26.07.2011 tarihinde Işık Kilisesi Derneği’nin Yalova Temsilciliği’nin tabelası üç kişi tarafından çalınmıştır. Kamera kayıtlarının bulunmasına rağmen saldırganlar henüz yakalanamamıştır.
  • 21.09.2011 tarihinde Kutsal Kitap Bilgilendirme Derneği üyeleri İstanbul Beşiktaş’ta insanlar ile inançları hakkında konuşurken bir kişi tarafından fiziksel saldırıya uğramıştır. Saldırıya uğrayan dernek üyesi darp edilmiş ve gözlüğü kırılmıştır. Emniyet güçleri konu ile yakından ilgilenmiş ancak saldırıya uğrayan dernek üyesi şikayetçi olmadığı için bir tutuklama veya soruşturma olmamıştır.
  • 02.11.2011 tarihinde Yeni Doğuş Kilisesi’nin Aydın temsilciliği taşlı saldırıya uğrayıp camları kırılmıştır. Olay Emniyet güçlerine bildirilmiş ancak henüz fail ya da failler yakalanamamıştır.
  • 20.12.2011 tarihinde Işık Kilisesi Derneği’nin Yalova Temsilciliği’nin tabelası kimliği belirsiz kişiler tarafından kırılmıştır. Saldırı emniyet güçlerine bildirilmiş ancak fail yada failler henüz yakalanamamıştır.
  • 24.12.2011 tarihinde Malatya Kilisesi üyesi bir Hristiyan, bakanlıktan aradığını belirten kimliği belirsiz bir kişi, damadı hakkında spesifik bilgiler verip takip edildiği, kiliseye ve Noel toplantılarına gitmemesi gerektiği, gittikleri taktirde resimlerinin çekileceği ve resmi yerlere rapor edileceği vb. hususlar vurgulanarak taciz ve tehdit edilmiştir. Aynı kişiler 29 Aralık tarihinde ikinci kez arayıp benzer uyarılar yapmıştır. Konu emniyet güçlerine bildirilmiş ancak emniyet savcılığa suç duyurusunda bulunulması gerektiğini belirtmiştir. Aile henüz bu konuda karar vermemiştir.
  • Bazı kilise önderleri 2011 yılı içerisinde de yakın polis koruması altında yaşamlarını sürdürmeye devam etmişlerdir. En az beş kilise önderi yakın koruma altında, en az iki kilise önderi de çağırmalı polis koruması altında bulunmaya devam etmektedir. Birçok kilisede ibadet sırasında koruma önlemleri devam etmektedir.

İbadet Yeri Kurma Hakkına İlişkin Sorunlar[3]

Yasal olarak ibadet yeri kuramama sorunu Protestanlar için devam etmektedir. 2003 yılında Avrupa Birliği 6. Uyum Paketi çerçevesinde 3194 sayılı İmar Kanunu’nda yapılan değişikliklerde, ‘cami’ kelimesi yerine kullanılan ‘ibadet yeri’ sözcüğü ile gayrimüslim vatandaşlarımızın ibadet yeri ihtiyaçlarının karşılanabilmesi hedeflenmiştir. Ancak, Türkiye’deki Protestan toplumunun ibadet yeri edinmedeki olumsuz tecrübeleri, bu olumlu yasal gelişmelerin yorum ve uygulanmasında Protestan Toplumunun ciddi engeller ve hak ihlalleri ile karşılaştığını ve yasal haklarını kullanamadığını ortaya koymaktadır.

  • 2011 yılı Başında Van Kilisesi Belediye tarafından resmen tanınmış ve gerekli imar değişiklikleri yerine getirilmesinin ardından Mayıs 2011 de en son onay makamı olan Van Valiliği’ne onay için başvurmuş ancak henüz onayını alamamıştır. Benzer durum Diyarbakır Kilisesi için 2004 yılından beri devam etmektedir.
  • İstanbul Yaşam Aile Kilisesi Derneği, İstanbul Sancaktepe ilçesi sınırlarında dernek merkezi olarak kullanmak için bir kat kiralayıp gerekli tadilatlara başladıktan sonra belediye görevlileri tarafından 23.12.2011 tarihinde binanın ruhsatsız olduğu gerekçesi ile mühürleme yapılmış ve sadece o kata giriş mühür aracılığı ile engellenmiştir. Belediye’ye başvuran dernek yetkililerine belediye personeli tarafından bu bölgede faaliyetlerine izin verilmeyeceği ve mührün kaldırılmayacağı belirtilmiştir. Aynı binada biri Cafe-Bar olmak üzere birçok işyeri faal olarak varlığını sürdürmekle birlikte sadece Kilise derneğinin faaliyetlerinin engellenmesi ve belediye personelinin tutumu açık bir şekilde ayrımcılığı ve nefret söylemini ortaya sermektedir.

Dini Yayma Hakkı

Kanunlarımızda dini inancı ifade etme, dini tebliğ veya yayma ve öğretme hakkı güvence altında olmasına karşın bu konuda sorunlar yaşanmaya devam etmektedir. Dini açıklama ve yayma etkinlikleri (özellikle Hristiyanlar tarafından gerçekleştirildiğinde) tehlikeli ve suç unsuru içeren ‘faaliyetler’ olarak toplum ve kamu görevlileri tarafından algılanmaktadır.

İnsan haklarına saygının vazgeçilmez bir değer olduğu çoğulcu demokratik toplumlarda farklı din ve görüşlerin öğretilmesi veya yayılması tehdit olarak değil, normal olarak algılanır. Türkiye’de bu bakış açısıyla çelişen en belirgin durumlardan biri, İlköğretim 8. Sınıf  ‘Inkilap Tarihi ve Atatürkçülük’ kitabının[4], Ulusal Tehditler kısmında ‘Misyonerlik Faaliyetleri’ başlığı altında bulunabilir. Burada misyonerlik faaliyetleri ulusal tehdit olarak yer almaktadır. Bu bölümün kaldırılması ile ilgili 2010 yılında Milli Eğitim Bakanlığı ile yazışmalar yapılmış, bu ve benzeri bölümlerin toplumda Hristiyanlara karşı hoşgörüsüzlüğü arttırdığını, çeşitli saldırılara yol açtığını belirtmemize rağmen olumsuz yanıt alınmıştır[5]. Bu örnek, 2011 yılında da toplumda ve kamu yönetiminde bulunan önyargı ve hoşgörüsüzlüğün büyük bir bölümünün Milli Eğitim aracılığı ile bina edilmekte olduğunu ve zihinlere işlendiğini çarpıcı şekilde göstermektedir.

  • 26.04.2011 tarihinde Kutsal Kitap Bilgilendirme Derneği üyeleri Ankara’da bir parkta insanlar ile inançları hakkında konuşurken sekiz kişilik bir grup tarafından saldırıya uğruyor içlerinden bazıları darp edilmelerine rağmen şikayetçi olmadıkları için bir tutuklama olmamıştır.
  • 21.09.2011 tarihinde Kutsal Kitap Bilgilendirme Derneği üyeleri İstanbul Beşiktaş’ta insanlar ile inançları hakkında konuşurken bir kişi tarafından fiziksel saldırıya uğramıştır. Saldırıya uğrayan dernek üyesi darp edilmiş ve gözlüğü kırılmıştır. Emniyet güçleri konu ile yakından ilgilenmiş ancak saldırıya uğrayan dernek üyesi şikayetçi olmadığı için bir tutuklama veya soruşturma olmamıştır.

Zorunlu Din Dersi

2010 Hak ihlalleri izleme raporumuzda konu ile ilgili şunları yazılmıştı. “Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın 9 Temmuz 1990 gün ve 1 sayılı kararına göre Gayri Müslim öğrencilerin inançlarını belgelendirmeleri kaydı ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinden muaf olabilmektedirler. Çocuklar muaf oldukları ve derse katılmama hakları bulunduğu halde, birçok okul yönetiminin bu karardan haberi bulunmamaktadır, çocuklar zorunlu olarak DKAB dersine girmek durumunda kalmaktadır veya kararın tersi bir uygulama ilederse girmemesi yönünde ailelerden yazılı dilekçe istenmektedir. Muaf olunduğu halde başka alternatif bulunmadığı için çocuklar DKAB dersi sırasında sınıfta oturmak zorunda kalmaktadır veya ders saatini okul müdür yardımcısının odasında geçirmektedir. Çocukların muafiyetini sağlamak için aileler inançlarını açıklamak zorunda kalmaktadır. Ayrıca çocuklar teşhir edilmekte, arkadaşları ve hatta bazı öğretmenleri tarafından başka inanca mensup oldukları için dışlanma, aşağılanma, hakarete hatta fiziksel saldırıya uğrama gibi sorunlarla karşılaşabilmektedir” Ancak 2011 yılında İzmir ve İstanbul’da bazı okullarda Milli Eğitim Bakanlığı’nın tebliğinin doğru şekilde uygulandığı, muaf olan öğrencilerin kütüphaneye yönlendirildiği aileler tarafından bildirilmiştir. Bu da gösteriyor ki Milli Eğitim Bakanlığı okullara gerekli bilgilendirmeyi yaptığı taktirde daha az sorun yaşanmaktadır. Ancak 2011 yılı içerisinde bazı olumsuz olaylar da rapor edilmiştir.

  • Diyarbakır’da 2010 Nisan ayında İlk Öğretim 5. Sınıf öğrencisi bir Gayrimüslim erkek öğrencinin Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi sırasında öğretmenin tüm sınıftan kelime-i şahadet getirmesini istemesi ve çocuğun kiliseye gittiğini ve kelime-i şahadeti bilmediğini ve öğrenmek istemediğini belirtmesi üzerine sınıfta birkaç arkadaşıyla birlikte öğretmen tarafından tokatlandığı bildirilmiştir. Bu durum üzerine aile öğretmenden şikayetçi olmuş ve Milli Eğitim tarafından soruşturma açılmıştır. Soruşturma sonucunda şuç sabit görülmediğinden öğretmene herhangi bir ceza verilmemiştir. Çocuk Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi’ne girmemekle birlikte öğretmeni ve arkadaşları tarafından inancından dolayı tacize uğramaya devam ettiği ailesi tarafından bildirilmiştir. Çocuğa yönelik bu tacizlerin 2011 yılında da devam ettiği ailenin nakil isteğinin Milli Eğitim müdürlüğü tarafından olumsuz karşılandığı aile tarafından belirtilmiştir.

Okullarda çocukların yaşadığı sıkıntılar konusunda ailelerin şikayet etmesini beklemek durumun hassasiyetini gözden kaçırmak anlamına gelecektir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ailelerin ve çocukların yaşadıkları ve yaşama riskleri bulunan baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikayet edilmesini beklemeden okullarda ve sınıflarda muafiyet için gereken koşulların sağlandığından emin olması gerekmektedir.

Din Görevlisi Yetiştirememe Sorunu

2011 yılında da Türkiye’deki mevcut yasalar Hristiyan din adamı yetiştirilmesi veya herhangi bir şekilde dini topluluk üyelerinin eğitilmesi amacıyla dinsel eğitim verecek okullar açılması için olanak vermemektedir. Oysa din görevlisi yetiştirme hakkı din ve inanç özgürlüğünü temel taşlarından birisidir.

Tüzel Kişilik / Örgütlenme Hakkı

İmar Kanunu’nun zorluğu, toplulukların yaşadığı hukuki problemler, tüzel bir kimlik edinme isteği ve 5253 sayılı yeni Dernekler Kanunu’nda sınırlamaların kaldırılması gibi nedenler ile 2005 yılından itibaren Kiliseler, tüzel kişilik için dernekleşme yönünde adımlar atmaya başlamıştır. Bu çerçevede ilk adım olarak 2005 yılında Ankara’da “Kurtuluş Kiliseleri Derneği” kurulmuştur. Daha sonra 20 topluluk daha dernekleşmiş ve bu topluluklara bağlı 6 temsilcilik kurulmuştur. Bu süreç devam etmektedir. Dernekler ‘kilise’ veya ‘ibadet yeri’ olarak kabul edilmemektedir. Ancak kilise kurmak için tüzel kişiliğe sahip olma zorunluluğunun olduğu, 2004 yılında dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından belirtilmiştir[6]. Dini toplulukların tüzel kişilik kazanma sorunu tam olarak çözüme kavuşturulamamıştır ve mevcut yasal yol, toplulukların ‘topluluk’ olarak yasal bir kimliği olmasına fırsat vermemektedir. Buna ek olarak, mevcut ‘dernekleşme’ yolu pek çok küçük kilise için karmaşık ve uygulaması zor görünmekte ve küçük topluluklar dernekleşme yolu ile yasal bir kimlik edinme konusunda çaresizlik yaşamaktadır.

İnancı Açıklama Zorunluluğu

Kimliklerdeki din hanesi, kişileri inançlarını açıklamaya zorlanmakta ve yaşamın her alanında ayrımcılıkla karşılaşma riskini artırmaktadır.  İnancın kaydettirilmesinin seçmeli olması sorunu çözmemektedir. Öncelikle, bu alanın boş bırakılması, çevresel baskılar göz önünde bulundurulduğunda, zordur. Öte yandan, örneğin, din derslerinden muafiyet hakkını kullanmak isteyenler bu haneyi boş bırakma olanağına sahip değildir çünkü çocuklarının din derslerinden muaf olması için Hristiyan olduklarını kanıtlamak zorundadırlar. Yeni kimliklerde de din hanesinin bulundurulmaya devam edilecek olması kaygı vericidir.

Ayrımcılık

Gerek bireysel gerek topluluk olarak hakların kullanımı sırasında ayrımcılık yaygın bir şekilde yaşanmaktadır. Bireysel olarak eğitim hakkı kullanımı, iş yaşamında ve erkekler için askerlik görevinin yerine getirilmesi sırasında ayrımcılık yaşandığına dair alınan duyumlar vardır. Kimliklerde din hanesinin bulunması ayrımcılık riskini artıran bir unsur olmaya 2011 yılında da devam etmiştir. Ayrımcılık konusunda kanıtlamanın zorlukları, Türkiye’de ayrımcılık mevzuat ve uygulamasının zayıflığı ve ayrımcılığın mağdurlar tarafından içselleştirilmesi nedeniyle yaşanan ayrımcılık şikayet ve dava konusu olamamaktadır.

  • 2011 Şubat ayında Işık Kilisesi Derneği, üyesi olduğu İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Meclisi’nin isteği, aracılığı ve izni ile İzmir’in bir semtinde çocuklara yönelik etkinlik gerçekleştirmiştir. Katılımcılar velileri gözetiminde gönüllü olarak katılmalarına rağmen bazı gazetelerde konu ile ilgili olumsuz haberler çıkması üzerine Işık Kilisesi Derneği’nin savunması bile alınmadan kent meclisinden çıkartılmıştır.
  • 28 Kasım 2011 tarihinde İzmir Işık Kilisesi Derneği’nin İzmir Büyükşehir Belediyesi envanterinde bulunan ve kültür merkezi olarak kullanılan Aya Voukla Kilisesi’de Doğuş Bayramı(Noel) etkinliği düzenleme talebi İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 09 Aralık 2011 tarihinde sebepsiz olarak reddedilmiştir.
  • Yalova ilinde Protestan cemaatinin tatil ve toplantı amaçlı kullandığı yerin 1/25000 planında değişiklik talebi Yalova İl genel meclisinde görüşülürken teknik bir problem bulunmamasına rağmen Hristiyanlara ait olması ve misyonerlik yapılır düşüncesi ile tartışmalar olmuş ve talep kabul edilmemiştir.
  • İstanbul Yaşam Aile Kilisesi Derneği, İstanbul Sancaktepe ilçesi sınırlarında dernek merkezi olarak kullanmak için bir kat kiralayıp gerekli tadilatlara başladıktan sonra belediye görevlileri tarafından binanın ruhsatsız olduğu gerekçesi ile mühürleme yapılmış ve sadece o kata giriş mühür aracılığı ile engellenmiştir. Belediye’ye başvurun dernek yetkilileri belediye personeli tarafından bu bölgede faaliyetlerine izin verilmeyeceği belirtilmiştir. Aynı binada biri Cafe-Bar olmak üzere birçok işyeri faal olarak varlığını sürdürmekle birlikte sadece Kilise derneğinin faaliyetlerinin engellenmesi ve belediye personelinin tutumu açık bir şekilde ayrımcılığı ve nefret söylemini ortaya sermektedir.
  • Antakya Protestan Kilisesi defalarca mezarlık yeri için Antakya Belediyesi’ne başvurmasına rağmen 2011 yılında da henüz mezarlık yeri tahsisi yapılmamıştır.

Medya

Ulusal medyada Hristiyanlara yönelik karalayıcı ve yanlış bilgiler içeren objektiflikten uzak yayınların 2011 yılında artmaya başlaması kaygı verici bir gelişme olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bazı grupları etkilemek için yapılan propaganda faaliyetlerinde Hristiyanlığı veya Hristiyan olmayı olumsuz bir etken gibi gösterilmesi toplumumuz açısından son derece tehlikeli sonuçlara yol açma potansiyeli taşımaktadır.

  • 30 Mayıs 2011 tarihinde bazı gazete ve internet sitelerinde Protestan kuruluşları ve üyelerinin isim bilgileri verilerek yasal faaliyetlerinin yasadışıymış gibi gösterilip, bir siyasi parti ve bir terör örgütü ile özdeşleştirip Hristiyanlığı, kiliseleri topluma ve kamuoyuna olumsuz bir değer olarak sunulmuştur[7].
  • 01 Aralık 2011 tarihinde ulusal gazetelerde Milli İstihbarat Kuruluşu’nun(MİT) raporlarına dayandırılarak Protestan kişi ve kuruluşların yasal faaliyetlerinin yasadışı gibi gösterilip Hristiyanlık karşıtı propaganda yapılmıştır[8].
  • 26 Aralık 2011 tarihinde bazı ulusal gazete ve televizyonlarda bir siyasi partinin Aydın il yönetiminde geçmişte görev almış bir Hristiyan’nın vaftiz fotoğraflarının ve kişisel bilgilerinin bulunduğu haberlerin yapılması. Kişilik haklarına ve basın ahlakına tamamen aykırı olmasına ve içerisinde (şarapla yıkanmak vb.) gerçekle uzaktan bile alakası olmayan bilgiler içeren kişi ve kuruluşları kişiye karşı kışkırtan haber son derece rahatsızlık yaratmıştır.
  • 29 Aralık 2011 tarihinde ulusal bir gazete de terör örgütünün Hristiyanlığı bir araç olarak kullandığı, üye ve sempatizanlarına Hristiyanlık propagandası yapıldığı belirtilerek. Terör ve Hristiyanlığı yan yana getirip Hristiyanlığı topluma olumsuz bir değer olarak sunmuştur[9].

Malatya Davası

2007 yılında Malatya’da üç Hristiyan’ın acımasızca katledilişinin üzerinden neredeyse 5 yıl geçmiş olmasına karşın, görülmekte olan dava birçok soru işareti, henüz kanıtlanmamış olsa da, kamu kuruluşu ve görevlilerinin olay ile ilişkisi açısından açıklığa kavuşturulması ve kovuşturulması gereken birçok iddiayla sürmektedir. Davanın en kısa zamanda tüm karanlık noktaları açığa çıkararak sonuçlandırılması gerekmektedir.

Diyalog

Başbakanlık İnsan Hakları Daire Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaptığımız görüşmeler, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılan yazışmalar olumlu yönde atılmış adımlar olarak görüyoruz. Bunun yanında Başbakanlığın 13 Mayıs 2010 Tarihinde yayınladığı ve Gayri-Müslimlerin haklarına ve eşit vatandaş olduklarına vurgu yapan genelgesi[10] önemli bir aşama olarak görülmektedir.

2011 yılında özellikle emniyet ve diğer kamu görevlilerinin kiliselere ve üyelerine yönelik tutum ve davranışlarında olumlu gelişmeler birçok üye tarafından bildirilmiştir.

  • Bursa Protestan Kilisesi’nin mezarlık yeri talebi 29.04.2011 tarihinde Büyükşehir Belediyesi’nce uygun görülmüş ve Hristiyanlar için mezarlık yeri ayrılmıştır.
  • 2011 Yılında okullarda gayri-müslim öğrencilere karşı daha hassas davranıldığı belirtilmiştir.
  • Yeni anayasa sürecinde TBMM Başkanlığı tarafından görüşlerimizin talep edilmesi çoğulcu anayasa için önemli bir adımdır.

Tavsiyeler

  • 2011 yılında da Hristiyanlar’a karşı hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarının devam etmiş olması üzücüdür. Nefret suçlarının Adalet Bakanlığı’nca etkin bir şekilde kaydedilmesi (hangi topluluklara yönelik olduğu da dahil olacak şekilde) ve her şeyden önce bu suçların işlenmesine zemin hazırlayan nedenlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
  • Türkiye’de tarihsel olarak kilise binaları bulunmayan Protestan toplumu için ibadet yeri kurma sorunu yıllardır devam eden ve bir türlü çözüme kavuşturulamamış, dini dışa vurma hakkının temel bir unsuru olarak, güncelliğini korumaktadır. Bu konuda acil olarak merkezi ve yerel yetkililerin gereken adımları atmaları gerekmektedir.
  • Bazı devlet kuruluşları veya görevlilerince “Misyonerlik” adı altında bir suç üretme ve bunu belli bir inanç grubu ile özleştirme, bunu okullarda, askeri birliklerde ve bazı sivil toplum örgütleri aracılığıyla topluma ülkemizin en büyük tehditlerinden biri olarak öğretme etkinlikleri yürütülmektedir. Bu etkinlikler yetkililerce durdurmalı ve bu tür girişimlere karşı kararlı bir tutum izlenilmelidir. İnanç ve ifade özgürlüğünü Anayasa ile verip, karalama ve çarpıtılmış propagandalar ile geri alma çabalarına göz yumulmamalıdır.
  • Okul kitaplarında yer alan ayrımcılık ve önyargı oluşturan unsurlar kaldırılmalı, bir arada yaşama ve inançlara saygı kültürünün gelişmesi konusunda temenninin ötesinde adımlar atılmalı ve uygulama denetlenmelidir.
  • Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi derslerinde çocukların yaşadığı sıkıntılar konusunda ailelerin şikayet etmesini beklemek durumun hassasiyetini gözden kaçırmak anlamına gelecektir. Milli Eğitimin Bakanlığı’nın ailelerin ve çocukların yaşadıkları ve yaşama riskleri bulunan baskıyı ve damgalanmayı göz önünde bulundurarak, şikayet edilmesini beklemeden okullarda ve sınıflarda muafiyet için gereken koşulların sağlandığından emin olması gerekmektedir.
  • Her zaman ayrımcılık riski oluşturan kimlik kayıtlarındaki din hanesi kaldırılmalıdır.
  • İfade özgürlüğü sınırları içerisinde, medyada yer alan hoşgörüsüzlüğe ve ayrımcılığa neden olabilecek yazılı ve görsel yayınlar için hızlı ve etkin bir şekilde denetim mekanizması kurulması ve medyanın kendi içinde bir ‘etik yayıncılık kodu’ oluşturması gerekmektedir.
  • Toplum içinde farklı dinlere mensup kişilere karşı hoşgörü ve bu kişilerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit haklara sahip olduğu fikri ve bir arada yaşama kültürü başta Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla olmak üzere, merkezi ve yerel yönetimlerce aktif olarak işlenmelidir.
  • Kolluk güçleri inanç yayma ve Müslüman olmayan vatandaşların hakları konusunda bilgilendirilmeli, temel hak ve özgürlüklerin çerçevesinde hak kullanımı, “misyonerlik yapılıyor” gerekçesi ile gasp edilmemeli ve göz altına alınmalara son verilmelidir.
  • Yeni Anayasa oluşturma sürecinde toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçları ele alınırken, toplumumuzla da daha fazla diyalog içinde olunmasını arzu etmekteyiz.
  • İnsan Hakları eğitimi çerçevesinde ilgili kamu görevlilerine din ve vicdan özgürlüğü hakkının içeriği konusunda eğitim verilmelidir.

Saygılarımızla,
Protestan Kiliseler Derneği
Hukuk ve İnanç Özgürlüğü İzleme Kurulu

——–
[1] Ocak 2009 tarihinden itibaren ‘Türkiye Protestan Kiliseler Birliği’, bir dernek olarak ‘Protestan Kiliseler Derneği’ adı altında görevini sürdürmektedir.
[2] Raporun Protestan toplumu ile sınırlı olmasının nedeni, kaynaklarımızın kısıtlı oluşu ve en iyi bu toplumu tanımamızdır. Toplumumuz, herkes için inanç özgürlüğünü savunmaktadır.
[3] Protestan Cemaatinin ibadet yeri sorununa ilişkin olarak Kasım 2008 tarihli ayrıntılı raporumuza web sitemizden ulaşılabilir. Maalesef bu rapordaki sorunlar güncelliğini korumaktadır. http://protestankiliseler.org/index.php?option=com_content&view=article&id=1140&Itemid=462
[4] MEB İlköğretim 8. sınıf “Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” ders kitabı. Sayfa 205 Devlet Kitapları Yayınları – ISBN: 978-975-11-3073-0
[5] Bu konu ile ilgili yazışmaları internet sitemizde duyurular kısmında  görebilirsiniz. www.protestankiliseler.org
[6] http://www.milliyet.com.tr/2004/06/22/siyaset/siy05.html
[7] http://www.abna.ir/data.asp?lang=10&Id=244270
[8] http://www.milligazete.com.tr/haber/ingilizce-kursuyla-misyonerlik-222920.htm
[9] http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/12/29/teror-orgutunun-din-acmazi
[10] Başbakanlık Genelge sayı: 2010/13 Tarih: 13.05.2010

Kategori:Raporlar

  • « Önceki Sayfa
  • 1
  • 2
  • 3
  • Sonraki Sayfa »
mezmur

ARŞİV

mezmur

© 2025 · Protestan Kiliseler Derneği Resmi Web Sitesi ·